31 Mart 2008 Pazartesi

"Koca Kafalar" Evrim geçirdi!




Kanal D’nin Özgü Namal’ın sunuculuğunda yeni bir “yaz projesi” olarak ekrana getirdiği, iyi reyting elde edince de kış sezonunda da sürdürdüğü “Koca Kafalar” yeni formatı ve yeni sunucusuyla yeniden ekrana dönüyor.
Abdullah Oğuz’un yazıp, yönettiği “Mutluluk” filmindeki rolüyle ödül üstüne ödül alınca sinemacıların yeniden gözdesi olan Özgü Namal, bu yaz peşpeşe çekeceği yeni film projeleri için “Koca Kafalar”dan izin istedi.
“Koca Kafalar”ı 14 hafta boyunca Özgü Namal’a sunduran yapımcı, bu kez de yine çıtı pıtı birini buldu sunucu olarak. Bu arada programın formatı da değişti.
Artık konuklu ve seyircili olarak ekrana gelecek “Koca Kafalar”ı Evrim Akın sunacak.




Küçük Armutlu’da bir DÜKKÂN!



Raks Müzik’in müzik sektörünün en büyük oyuncusu olduğu dönemde şirketin 4-5 prodüktöründen biri olan Ömer Rıza Çam, şimdilerde filmcilik ve dizi yapımcılığı işleriyle uğraşıyor.
Ortakları Ayşe Medranve Nilgün Sağyaşar’la birlikte birlikte FOX’a “Yemin”, “Bez Bebek” ve “Üvey Aile” dizilerini yapan Çam, bana olan yemek sözünü yerine getirmek için arayıp, “Hakkasan’a gidelim mi?” dedi. Olur dedim. Sonra yine arayıp şu teklifte bulundu:
“Hakkasan’da öğlen servis yokmuş. Papermoon’a mı gidelim, yoksa yeni bir yer var Dükkân diye oraya mı?”
Son günlerde adını duyduğum ama gitmediğim bir yer olduğu için “Dükkân” dedim.
“Dükkân”, Emre Mermer ve Defne Koryürek adlı üniversite eğitimi almış iki ortağın, ekranlarda hep polis barikatlarına karşı yaptıkları saldırılarla izlemeye alışık olduğumuz Etiler’in bitişiğindeki gecekondu mahallesi Küçük Armutlu girişinde bir yer...
Küçük bir kasap dükkânından son günlerde İstanbul’un en popüler restoranlarından birine dönüşen yerin öyküsü, aslında başlı başına irdelenmesi gereken bir konu... Çünkü, bu “Dükkân” iyi ve farklı bir şey yaptığınız zaman semtin hiç mi hiç önemli olmadığını ortaya koydu. Rüyasında bile Küçük Armutlu’dan geçmek istemeyen seçkinler, bugün yemek için oraya gidiyorsa bunun sebebi iyi araştırılmalı.



‘Dizi Magazin’ciler,


emeğe saygı lütfen!



CİNE 5’teki “Dizi Magazin”i hazırlayanlara bir çift lafım olacak.
Yazılarımın o siteden bu siteye internette tur atarken imzasız kalmasına alıştım artık...
Hatta yazımı kaynak göstermeden olduğu gibi kullanan bir siteden onu kopyalayıp kendi sayfasına yapıştıranların, haberin kaynağı olarak kopyayı çektikleri siteyi göstermelerini de kanıksamaya başladım.
Ama ortalıkta ulusal bir kanalda program yapıp da, emeğe saygı göstermeyenlere bir türlü alışamadım...
Sözüm CİNE 5’teki “Dizi Magazin”i hazırlayanlara...
“Serçe” dizisinin başrol oyuncusu Saruhan Hünel, eşi ve rol arkadaşıyla aralarında olup bitenleri anlattığım yazıyı kaynak göstermeden kullandınız.
Aynı şekilde “Muro itirafçı” olacak yazımı da...
Yazdıklarımı satırına bile dokunmadan kendi metninizmiş gibi ekrana taşımaktan utanmıyorsunuz da bu haberin kaynağını belirtmeden niye imtina ediyorsunuz.
Emeğe saygı lütfen...
Siz bu saygıyı göstermezseniz Telif Yasası çok açık, bunu size yargı öğretir.



TRT Yasası’na büyük tepki var



TBMM’nin gündeminde yer alan TRT Yasası’na müthiş tepki var... Bu tasarının yasalaşması halinde TRT’nin yok edileceğini düşünenler “TRT Hepimizin Sahip Çıkıyoruz” kampanyası başlattı. Kampanyayı açanlar ve destekçileri 29 Mart Cumartesi (bugün) saat 12.00’de şarkılarla, türkülerle İstiklal Caddesi’nde ve İzmir Karşıyaka’da yürüyüp, açtıkları imza kampanyasına destek isteyecek.
www.trthepimizin.org adlı sitedeKESK Haber-Sen’in büyük ilgi gören kampanyası bakın nasıl anlatılıyor:
“TRT Türkiye’nin belleğidir.
TRT, Türkiye’nin dünyadaki sesi; dünyaya açılan gözü, kulağıdır.
TRT, yolcuya yoldaş, gurbetçiye kardaş, esnafa arkadaş, ev kadınına sırdaştır.
TRT, Türkiye’nin şarkısıdır, türküsüdür; neşesidir, hüznüdür... Nineyle torunu, Edirne’yle Ardahan’ı, dün ile bugünü, bugün ile yarını bağlayan köprüdür.
TRT, Türkiye’dir. TRT, dündür, bugündür, yarındır!
TRT, Arkası Yarındır, Radyo Tiyatrosudur, Çocuk Saatidir, Halk Ozanlarıdır, Halk Hikâyeleridir...
TRT, yurttan seslerdir, beraber ve solo şarkılardır, çoksesli müziktir, cazdır...
TRT, Gezelim Görelimdir, Haber Anadolu’dur, “Şimdi haberler”dir...
TRT, okuldur. TRT’nin koridorlarından, stüdyolarından geçmemiş kaç usta televizyoncu, radyocu, programcı, haberci, ses ve saz sanatçısı vardır?
TRT 7 bin çalışanıyla; 7 TV kanalı ile 4 ulusal, 8 bölgesel, 1 yerel, 1 uluslararası radyo kanalı üzerinden 27 dilde yayın yapıyor. BBC’nin ise 25 bin personeli var.
AKP Hükümeti tarafından hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen yasa tasarısı ile TRT yok edilmek isteniyor.
Bu yasa tasarısı yasalaşırsa;
TRT, her ay kendisine kamu hizmeti anlayışı ile yayın üretmesi için para aktaran halkımıza hizmet etmek yerine ticari bir işletmeye dönüşecek.
Belleklerimize kazınan eserler; onları yaratan, yorumlayan sanatçılar olmayacak.
Müziğimiz, piyasanın ticari kaygılarına; patronların kâr hırslarına; televole ekranlarının yoz ellerine teslim olacak.
Ülkemizin deneyimli, birikimli, programcıları, habercileri, yayıncıları herhangi bir kamu kurumunda gizli işsizler ordusuna katılacak.
Milletvekillerine sesleniyoruz:
gelen yasa tasarısı, bu ülkenin değerlerinin, birikimlerinin, belleğinin yok olmasına yol açacaktır.
TRT Halkındır, Yok Edilemez!
Bu tasarıya HAYIR deyin!”
“Susma haykır, TRT halkındır” kampanyası bakalım nasıl sonuç verecek?
29 Mart 2008 - Milliyet Televizyon
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Etik davrandık, suçlu sayıldık!

Paris Hilton’un Les Ottoman’daki bir grup gazeteciyle yapacağı yuvarlak masa sohbetine niye katılmadığımı cuma günü yazmıştım.
Ancak cumartesi günü Sabah’ta Hıncal Uluç’un ve Hürriyet’te de Mevlüt Tezel’in Paris Hilton’la yapılacak o toplantıya gitmeyenlere (Akşam’dan Oray Eğin, Sabah’tan Rahşan Gülşan ve ben) dair yazdıklarından sonra yeniden bir şeyler yazma gereği doğdu.
“Miss Turkey 2008 Yarışması” için Kanal 1’in hazırladığı ilginç bir ilan vardı.
Ne diyor orada?
“Türkiye’nin yeni güzelini Paris Hilton seçiyor.”
Peki gerçek öyle mi?
Değil...
Türkiye’nin yeni güzellerini Paris Hilton’un da aralarında bulunduğu Hıncal Uluç, Prof. Dr. Onur Erol, Deniz Akkaya, Okan Bayülgen, Nurgül Yeşilçay, Özcan Sandıkçıoğlu, Ahu Aysal, Fatoş Yalın, Fatih Aksoy ve Yüksel Evsen’den oluşan jüri seçti.
O jüride ben olsam, o ilandan sonra bunu “onur meselesi” yapar madem Paris Hilton seçecek bana zaten gerek yok, der gitmezdim...
Ve cumartesi günü Hıncal Ağabeyimizden bu ilan üzerine şöyle bir yazı beklerdim:
“400 bin YTL ödeyip Paris Hilton’u buraya getirdiniz. Kanal 1’e bu sayede birkaç milyon dolara bedel tanıtım yaptınız, iyi de ettiniz... Keşke birkaç kuruş daha harcayıp o gece orada ne olup bittiğini jüri koltuğunda oturan Paris Hilton’un kulağına iletecek bir sistemi de kursaydınız. Zavallı Paris, o gece bu yüzden olaylara Fransız kaldı. Mehmet Ali Erbil bir şeyler söylüyor, salon yıkılıyor ama Hilton ne olduğunu anlayamadı. Güzellere neler sorulduğunu, onların ne yanıt verdiğini anlayamadan sadece fiziklerine bakarak oy verdi.”
Ama Hıncal Ağabeyimiz bu konuyu değil de bizi yazdı.
Üstelik de “sap”la “saman”ı karıştırdı, “elma”yla “armut”u topladı.
Gelelim Hürriyet Kelebek’teki “Kelebek Ajanı” Mevlüt Tezel’in “Paris’le röportaj yapmayanlar fıkra kahramanı olarak anılacak” başlıklı yazısına.Tezel, bizim için “Hiç de öyle ‘etik davrandık’ ayağına yatmasınlar... Paris geliyor diye bir hafta yayın yap, içtiği suyu bile sürmanşete çıkar, sonra da ‘Yok ben almıyorum’ de. Buna kargalar bile güler” diye yazmış.
Tezel haklı!
Hilton Türkiye’ye gelince gerçekten de kargaları bile güldüren gariplikler oldu.
Örneğin CNN, Paris Hilton’un havaalanında karşılanması sırasında çıkan kavgayı ve bir kişinin yaralanmasını “Şaşırmış olmalılar” diye haber yaptı.
Paris Hilton, “etikçiler”in protesto ettiği sohbet toplantısına katılan Tezel ve arkadaşlarına Türk paparazzilerin “Çok vahşi” olduğunu söyledi.
Hilton ayrıca, her medya ordusunu etrafını kuşattığında fotoğraf makinesini menajerine verip Türkiye’de ne denli ilgi gördüğünün fotoğrafını çektirdi.
Gazeteciler “etik” davrandıkları için “suçlu” ilan edildi.
Kargalar “şöhretlerin karşısında ezilenlere” değil de “etik davrananlara” gülüyorsa o zaman Müslüm Gürses’ten şu şarkıyı dinleyip, içmeli:“Çok sevdim suç sayıldı, hiç sevmedim kabahat.”


Hıncal Uluç
Kanal 1’de
program yapacak

Söz Hıncal Ağabey’imizden açılmışken onunla ilgili yeni bir gelişmeyi de aktarmak isterim.
Son günlerde Hıncal Uluç’un bir yazısından sonra Sabah’tan ayrılıp Ciner Grubu’na geçeceğine ilişkin söylentiler yine artmaya başladı.
Bu proje de, sanırım o söylentiyi kuvvetlendirecek nitelikte.
Ali Kocatepe, Hıncal Uluç ve Ünal Özüak, yıllar önce TRT’de pazar günleri eğlence programı yapıyorlardı.
Aynı ekip şimdilerde yine bir araya geldi.
Bu kez programı yapacakları yer Kanal 1.
Yani Ciner Grubu’nun amiral gemisi...
Program aslında 6 Nisan’da başlayacaktı ama yapılan çekimlerde istenilen sonuç elde edilemediği için yayın tarihi ertelendi.
Ali Kocatepe ile bir bayanın - ki henüz bu konudaki arayışlar sürüyor- sunacağı “Tele Pazar”da Hıncal Uluç da konuklarla sohbet edecek.
Programın yapımcısı ise yıllar önce olduğu gibi yine Ünal Özüak olacak...


Vergi listesinde adı
açıklanmayan iki sanatçı kim?

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Yıllardır vergi rekortmeni sanatçılar listesinde hep zirvede yer alan Hülya Avşar’ın bu yıl ilk 10’a bile girmesinin zor olduğunu yazmıştım.
Defterdarlık listeyi açıklayınca ortaya çıktı ki, Cem Yılmaz birinci, az bir farkla Seda Sayan ikinci, Mehmet Ali Erbil üçüncü.
İstanbul Defterdarlığı’nın sanatçıların ödedikleri vergileri listeleyip kamuoyuna açıkladığı günden bu yana bu konuyu yakından takip eden bir gazeteci olarak ilk kez bir şeye tanık oldum.
Vergi listesinde ilk kez iki sanatçı adının açıklanmasını istemedi.
468 bin YTL vergiyle 12. sırada yer alan sanatçıyla, 257 bin YTL ödeyeceği için listeye 22. sıradan giren sanatçının kim oldukları açıklanmadı.
Bu işadamları ve şirketler listesinde sıkça karşılaştığımız bir durumdu ama sanatçıların listesinde ilk kez bu oldu...
Okan Yalabık ve Nilgün Belgün’ün yer aldığı listede Hülya Avşar, Sezen Aksu, Tarkan, Özgü Namal, Bergüzar Korel, Nilüfer, Ajda Pekkan gibi starların olmaması ilginç.
Hadi diyelim ki Hülya Avşar, TMSF’ye ödediği para yüzünden iflasın eşiğine geldi.
Ya diğerleri?
Bu sanatçılardan bir kısmı aynı zamanda şirket sahibi.
O nedenle kazançlarının bir kısmını “Kurumlar Vergisi” olarak ödeyeceği için salt gelir vergileriyle 25 kişilik listeye girmeyebilirler.
Şirket sahibi olmayanların da artık sığınacağı adres belli.
Listede adının açıklanmasını istemeyen iki kişi var ya onlar şimdi şov dünyasındaki pek çok vergi fukarası ünlünün can simidi olacak.Listede adını göremediklerimizden kime sorsak şimdi “Adımın açıklanmasını istemedim” diyecek.

31 Mart 2008 - MİLLİYET
Ali Eyüboğlu - ALİCE

28 Mart 2008 Cuma

"Soytarı" Cem, kırdı geçirdi

Beyoğlu Belediyesi ile TÜRSAK Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği “Yeşilçam Ödülleri”nin Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki gecesine giderken bu denli eğlenebileceğimi tahmin etmiyordum.
“Yeşilçam Ödülleri” ilk kez düzenlenen bir yarışma...
O nedenle bardağın boş değil de dolu yanına bakacağım...
Ödül töreninde sahnede olduğu birkaç dakika içinde söyledikleriyle salonda kahkaha fırtınası koparan Cem Yılmaz’la, daha önce onun hakkında “soytarı” diyen İlyas Salman’ı ilk kez aynı çatı altında görür de, yan yana getirmez mi magazinciler...
Tuhaf bir muhalif olan Salman’ın Yılmaz’ı görünce geri adım atacağını sananlar yanıldı.
Çünkü İlyas Salman, Cem Yılmaz’ın “soytarı”lığı konusunda kesin kararlıydı.
Salman bu kez sadece Yılmaz’a layık gördüğü unvanı biraz özelleştirdi:
“Memlekette soytarı çok ama bu en iyisi.”
Müjdat Gezen araya girip “Kültür sarayı soytarısı demek istiyorsun değil mi İlyas?” diye durumu idare etmeye çalıştı ama Salman, kendini salmıştı bir kere...
Salman, bu kez de Yılmaz’ın küpelerine taktı. Salman, “Küpelerin çok yakışmış. Karımı boşayıp seni alacağım” demesin mi?
Yılmaz da bunun üzerine , “Bu haberi verirken alt yazı kullanacaksınız, değil mi?” diyerek müsaade istedi.


Bergüzar’ı çıldırtan soru

Basın mensupları Korel’i, parmağındaki tek taş nedeniyle sıkıştırdıkça sıkıştırdı.
Korel, “Bu konuları konuşmayı sevmiyorum” deyip işi geçiştirmeye çalıştı ama ne fayda...
Genç oyuncu, parmağındaki tek taşın kendisini Tan Sağtürk’e nişanlayan bir yüzük olduğunu medya baskısıyla kerhen de olsa kabul etti.
Basın mensupları ile Korel arasındaki keyifli sohbet sürerken bir muhabir müthiş ilginç bir “iş kazası” yaptı.
Berrak Tüzünataç ile Bergüzar Korel’i karıştıran muhabir “Şehrazat”a “Son günlerde medyada Mahsun Kırmızıgül’le aşk yaşadığınız yazılıyor.
Bu konuda ne diyeceksiniz?” diye sorunca Korel’in sigortası attı.
“Bu nasıl soru? Bu ne biçim terbiyesizlik?” diyerek öfkeyle orayı terk etti.
Basın mensupları, genç meslektaşlarına yaptığı yanlışı anlatınca o da hemen soluğu Korel’in yanında aldı.Muhabir, “Sizi Berrak Tüzünataç’la karıştırdım, özür dilerim” deyip kendini affettirdi.
Kokteyl alanında benim tanık olduğum bu olay bile gecenin hayli renkli geçeceğinin habercisiydi...


Misbah Demircan coştu

Gece, Behzat Gerçeker ve Enbe Orkestrası’nın anlamlı müzik ziyafetiyle başladı.
Barkovizyonun bir yanında “Hababam Sınıfı”nın afişi, diğer yanında ise onun ölümsüz müziklerini besteleyen Melih Kibar’ın adı vardı.
Gece, Enbe Orkastrası’nın çaldığı “Hababam Sınıfı”nın müziğiyle başladı.
Enbe’nin davetlileri Yeşilçam’ın tarihine müzikli bir yolculuğa çıkarmasının ardından sunucu Meltem Cumbul sahneye teşrif etti.
Cumbul, TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil’i, o da Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ı davet etti sahneye “Yeşilçam Ödülleri”nin manâ ve önemi hakkında bir konuşmaları için...Beyoğlu Belediye Başkanı’nın, “Yeşilçam’ın emekçileri bizden Yeşilçam’a sahip çıkmamızı istedi. Görevde bulunduğumuz dört yılda kaldırım taşlarını yenileyerek sinemaya hizmet edemeyeceğimizi anlayınca bu ödül törenine karar verdik.
Biliyorsunuz Turkcell’in merkezi de Beyoğlu’nda. Turkcell’e sponsor olmazsanız sizi buradan çıkarırız dedik, onlar da seve seve kabul etti” sözleri salondan müthiş alkış aldı. Çünkü salondakilerin çoğu sponsor firmadandı.


Kurtiz, eleştirisinde haklı

“Yaşamın Kıyısında” filmindeki performansıyla “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülüne layık görülen Tunçel Kurtiz, salonda yoktu.Ama onun yerine ödülü almak için sahneye çıkan filmin yapımcısı Ali Akdeniz’in şu sözleri, salondakileri hem güldürdü, hem düşündürdü.
Akdeniz, “Tunçel Bey, filmdeki rolüyle Ankara’da da ödül almıştı. Orada ‘Filmlerde birilerine yardım ediyorum ama kime yardım ettiğimi bilmiyorum’ demişti. Buraya da gelse her halde aynı şeyi söylerdi” dedi...“Yaşamın Kıyısında” filmini izleyen biri olarak Kurtiz’e hak veriyorum.Çünkü o filmde Tunçel Kurtiz’den başka erkek karakteri yok ki başrolde...
O halde “yardımcı oyuncu” ödülü niye?


Broş gafı herkesi güldürdü

Gecenin sponsorlarından biri de Altınbaş’tı. Şirket, “En İyi Kadın Oyuncu” seçilene özel olarak tasarladığı “Yeşilçam Broşu” hediye edecekti.
“Mutluluk”taki rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu” seçilen Namal, “Yeşilçam Ödülü”nü aldıktan sonra “Yeşilçam Broşu”nu takdim etmek üzere Altınbaş Genel Müdürü Attila Sezgin sahneye davet edildi.
Sezgin, “Altınbaş olarak ‘En İyi Kadın Oyuncu’ seçilen Nurgül Yeşilçay’a bir broş hazırladık” deyince Namal, mahcup bir şekilde, “Ben de isterdim burada olmasını” dedi.
Altınbaş’ın bu gafı salonda gülüşmelere neden olurken, bir sonraki ödülü vermek üzere kuliste bekleyen Cem Yılmaz sahneye fırlayıp adamı tebrik edip yerine dönünce salon kahkahaya boğuldu.
Özgü Namal’ın yerinde ben olsam, “Siz o broşu alın, Nurgül Hanım’a götürün” der ve reddederdim... Ama Namal öyle yapmadı, broşu alıp, sahneden öyle indi...


“Beyoğlu’nun yarısına
Sinan Çetin bakmıyor mu?”

Bu olayın ardından Nebahat Çehre’yle birlikte “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü açıklamak ve vermek üzere sahneye çıkan Cem Yılmaz, sahnede kaldığı birkaç dakika içinde herkesi gülme krizine soktu.
Partnerini “Yanımdaki genç kız sinemaya hevesli Nebahat Çehre” diye tanıtan Yılmaz, konuşmasına “Sayın Bakanım” diye başladı.Yılmaz’ın bu sözü herkesi güldürünce Yılmaz, Ertuğrul Günay’a dönüp, “Bu kahkaha size değil, bana... Çünkü daha isminizi söylemedim” dedi.
Yılmaz, ardından “Sayın Beyoğlu Belediye Başkanım ve Sinan Çetin” sözü yine salonda kahkahalara neden olunca ünlü şovmen “Yanlış bir şey mi söyledim? Beyoğlu’nun bir kısmına o bakmıyor mu?” deyip, Sinan Çetin’in Cihangir’in yarısını satın alıp “Sinangir”e dönüştüreceği şeklindeki haberlere gönderme yapmayı da ihmal etmedi.
Cem Yılmaz Nebahat Çehre ikilisi “En İyi Erkek Oyuncu” olarak “Kabadayı”daki rolüyle Şener Şen’i açıklayınca salondaki alkış tavan yaptı...
Dünya sineması için Hollywood neyse, Türk Sineması için de “Yeşilçam” o... Yeşilçam, çoktan hak ettiği bu ödüllere geç de olsa kavuştu...
Aslında bu alkışlar bir anlamda “Sezar’ın hakkının Sezar’a” teslim edilmesineydi...

26 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Uğur Yücel zero!

Hafta sonu, televizyon yapımcısı bir dostumun ofisine uğradım, hazırlık aşamasında olduğu yeni projeleri hakkında bilgi almak için.
Televizyon yapımcılarının ofislerinde klasik bir manzaradır.
Patron odasının bir tarafı, çoğu küçük ama biri büyük ekranlardan oluşan plazma televizyonlar köşesidir.
Her plazmada farklı bir kanal açıktır, en büyük ekranlı plazma ise yapımcının en iddialı projesini yayınlayan kanala tahsis edilmiştir.
İşte tam böyle bir ortamda sohbet ederken aynı anda üç televizyon kanalında Uğur Yücel’in oynadığı son reklam filmi yayınlanmaya başlayınca yapımcı arkadaşım, “Uğur Yücel’in Coca Cola Zero’nun reklamında neden oynadığını biliyor musun?” diye 10 puanlık uzmanlık sorusunu sormasın mı?
Soru bazen çalışmadığınız yerden çıkar ya...
Bu kez de öyle oldu...
Direkt bilmiyorum desem, dalga geçecek.
Nasılsa üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü bir sınavda değilim deyip, salladım:
Ne için olacak? Tabii ki para için...
“Tabii ki para için ama Uğur Yücel’in böyle bir reklamı kabul etmesinin asıl sebebi başka” deyip anlatmaya başladı:
“Uğur Yücel, imza yetkisi verip hesap işlerini teslim ettiği adamın kurbanı oldu birkaç yıl önce... Uğur Yücel, Levent’teki villası da dahil olmak üzere sanat hayatı boyunca kazandığı tüm servetinin elinden uçup gittiğini ve de bir hayli borçlandığını öğrendiğinde adam çoktan kayıplara karışmıştı. Uğur Yücel bu yüzden uzun süre insanlara küstü, Cihangir’deki bir apart otele yerleşip kendini iç dünyasına hapsetti... Coca Cola’nın sıfır şekerli ürünü Zero’dan gelen teklifi kabul etmesinin sebebi de bu vergi, faiz ve borç sarmalından kurtulmaktı. Coca Cola’dan hatırı sayılır bir para aldı ve ilk iş olarak tüm vergi borçlarını ve acil ödemeleri kapattı da yıllar sonra ilk kez rahat bir nefes aldı ama ekonomik açıdan yine de tam düzlüğe çıkamadı.”
Olayı bana anlatanın “çok sağlam bir kaynak” olmasına rağmen ben yine de Uğur Yücel’e yakın birkaç kişiye sorup, tam anlamıyla emin olma gereği duydum.
Sorduğum üç kişi de aynı şeyi söyledi:
“Uğur Yücel, hesaplarını emanet edip, imza yetkisi verdiği çok güvendiği, sevdiği, özelini paylaştığı adamın ve hesaplarını kontrol etmemenin kurbanı oldu.”



“Mutluluğun fotoğrafı” Facebook’ta

“Doktorlar” dizisinin oyuncusu Yasemin Ergene ile nişanlısı İzzet Özilhan’ın bu mutluluk pozu facebook kurdu bir okurumdan geldi.Okurumun yazdığına göre, facebook’ta bu fotoğrafın altında şunlar yazılı:“İzzet Özilhan ve Yasemin Ergene çifti nişandan sonra eğlencedeyken :))))) Nazar değmesin...”Abidin Dino’nun çizemediği “Mutluluğun resmini” günümüzde insanlar çektiriyor ve de paylaşım sitelerine koyuyor...Ama altına “Nazar değmesin” diye not düşmeyi de ihmal etmiyorlar.


“Desti İzdivaç”la yatıp,
“Desti İzdivaç”la kalkıyoruz

Tutmuş bir programın süresinin uzatılması, ha bire tekrarlarının yayınlanması Türk televizyonlarında aşina olduğumuz bir görüntü...
Ama aynı programın 2.5 saatlik iki bölüme ayrılıp, her bölümün farklı sunucuya emanet edilmesi yeni bir durum.
“Desti İzdivaç”ın ilk sunucusunu Star TV’ye kaptıran Flash TV, bir yandan kanala iyi reyting getirdiği, diğer yandan Star TV’deki “Esra Erol’la İzdivaç”ı baltalama adına olsa gerek programın canlı yayınını beş saate çıkardı.
14.30-17.00 saatleri arasında ekrana gelen “Desti İzdivaç Görücü”yü Nur Öktem, 17.00-19.30 saatleri arasındaki “Desti İzdivaç”ın yayınını ise şarkıcı Semiha Yankı sunuyor.
Beş saatlik bu yayının 05.00-08.00 ve 10.00-12.30 saatleri arasında da tekrarları var.
Flash TV, bir süredir 24 saatlik yayın diliminin 10 saatini “Desti İzdivaç”la kapatıyor.
Flash TV’de, cumartesi akşamları 2.5 saat, pazar sabahları da 2.5 saat olmak üzere toplam beş saat “Desti İzdivaç” var...
Günde 18 saat “İzdivaç”Orta yaş ve üstündekilere ikinci baharlarını yaşatmak için yola çıkan bir çöpçatan programı da Star TV’de var...
Star TV’deki “Esra Erol’la İzdivaç” ise hafta içi her gün 15.05-18.50 saatleri arasında.
O programın da gece tekrarı var...
Gerek Flash TV’deki, gerekse Star TV’deki programa katılıp, hayat arkadaşlarını kamuoyu önünde arayan insanların cesareti beni müthiş etkiledi...
Toplum bilimcilerin, sosyologların irdelemesi gereken bir tablo bu...
Ve kanaatim o ki, Türkiye’de evlenmeye hevesli bunca insan varken bu “Desti İzdivaç”lar bitmez...
Türkiye hayli zaman daha “İzdivaç”la yatıp, “Desti İzdivaç”la kalkar...

24 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

23 Mart 2008 Pazar

Dizi izlemek cahillik mi?




“Menekşe’ye söyle, fazla üzülmesin. Böyle zamanlar oluyor insanın hayatında.

Dirayetli durmak lazım. Bekaret bu toplumun tabusu. Kızlarımıza haksızlık ediliyor.

Kadınlarımız eziliyor. Menekşe’nin dik durması lazım. Söyle ona, unutmasın ki, kaç genç kızımıza örnek oluyor.Bu lafları bana söyleyen hatun, durmadan televizyon seyreden bir ev kadını değil. 1970’lerin Ankara Yeni Mahallesi’nin dar mahalle ortamlarında bile bağımsızlığını korumayı bilmiş, genç yaşta yürümeyen bir evliliği noktamış, ‘single mother’ kavramının bilinmediği dönemde beni tek başına büyütmüş, boşandıktan sonra tekrar üniversiteye dönüp eğitimini tamamlamış, yemek pişirmeyi, ev işlerini bilmeyen, tipik annelere benzemeyen, hayatında yaptığı en kapsamlı yemek kereviz salatasından ibaret olan, uzun yıllar yurtdışında ülke ülke idari ataşe olarak görev yapmış, eğitimli, laik, modern, Atatürkçü annem... Öylesine kaptırmış ki, kendini diziye, Menekşe’ye iletmem için mesajlar veriyor bana...”

Buraya kadar yazdıklarımın tamamı Elif Şafak’ın Tempo’daki köşesinden...

Kanal D’de ekrana gelen “Menekşe ile Halil”in öyküsünü yazan Elif Şafak, dizinin Beyoğlu’ndaki yemeğine giderken yaşadıklarını böyle kaleme aldı.

“Menekşe ile Halil’in Akşam Yemeğinde” başlıklı yazıdaki bu satırlar gerçek değil de “senaryo” ise artık günahı Elif Şafak’ın boynuna...

Elif Şafak’ın yazdıkları ne kadar gerçek, ne kadar kurgu bilemem.Ama bildiğim bir şey var ki, yazar Elif Şafak’ın yazdıkları aslında yaşadığımız toplumda dizi tutkunlarına yadırgayan gözlerle bakanların bir manifestosu gibi.

Tahminim o ki, Elif Şafak da “Menekşe ile Halil”in öyküsünü yazmadan önce dizilere ve dizilere kendini kaptıranlara burun kıvırarak bakanlardan biriydi...

Çünkü o yazının satır araları bu bakışın izleriyle dolu...

Madalyonun bir de arka yüzü var.

Ön tarafdakiler, arka taraftakilere ne denli burun kıvırarak bakıyorsa, arkadakiler de ön taraftakilere aynı gözle bakıyor...

Dizilerin gücü, oldum olası nedense birilerinin gücüne gidiyor...



Özdemiroğlu, Binboğa’ya karşı


28 ve 29 Mart, müzik sektörü için oldukça hareketli geçecek.

Çünkü bu tarihlerde 4 bin 700 üyeli MESAM’ın genel kurulu var.MESAM’ın halen başkanlığını yürüten Ali Rıza Binboğa, seçimli genel kurulda yeniden adaylığını koyacak.

Binboğa’nın karşısına MESAM’ın eski başkanlarından Attila Özdemiroğlu da aday olarak çıkacak.Üstelik Özdemiroğlu, hayli zamandır hazırlıyor kendini bu seçime...

Özdemiroğlu’nun sloganı da “Batılı tek meslek birliği”...

Ali Rıza Binboğa’yı kendilerine göre “Doğulu”, kendilerini ise “Batılı” olarak değerlendiren Özdemiroğlu ve arkadaşları genel kurulda, “Bizi seçerseniz MESAM ve MSG’yi birleştireceğiz” diye oy isteyecek. MESAM Başkanlığı’na adaylığını koyacak Özdemiroğlu’nun bu amaçla MSG Başkanı Garo Mafyan’la anlaştığı konuşuluyor.Ancak bu o kadar da kolay gibi gözükmüyor.Çünkü daha önce de bu konu gündeme gelmiş, iki meslek birliğinin yöneticileri tek çatı altında birleşme konusunu karar altına almış MESAM Genel Kurulu’nun bu konudaki verdiği onaya rağmen MSG üyelerinin çoğu buna karşı çıkınca beklenen evlilik gerçekleşmemişti.Bakalım bu kez beklenen nikah gerçekleşecek mi?Bu arada müzik sektöründe şimdilerde en çok konuşulan şey şu:“Meslek birlikleri son yıllarda çok büyük işler başardı. Ali Rıza Binboğa’nın başkanlığı döneminde MESAM da birçok telif anlaşmasına imza attı. Binboğa’nın diktiği ağaçların meyvelerini şimdi Özdemiroğlu mu toplayacak?”29 Mart Pazar günü MESAM üyelerinin belirleyeceği bir kader bu.Üyeler bakalım Ali Rıza Binboğa’yı mı, yoksa Attila Özdemiroğlu’nu mu yeniden MESAM Başkanlığı’na oturtacak?


Saruhan Hünel’i üzmek istemezdim


Saruhan Hünel aradı, hakkındaki “Dizi arkadaşıyla aşk, evliliği bitirdi” başlıklı yazım nedeniyle...

Ses tonundan bir hayli üzgün olduğu belliydi...

Boşanmak için mahkemeye başvurduğu eşi Sergin Akyaz’la tam da barışıp, boşanmaktan vazgeçtiği aşamada yazımın “artçı deprem” etkisi yaratıp, her şeyi çıkmaza soktuğunu söyleyince ben de üzüldüm.

Çünkü, Hünel’le eşi arasındaki olanlar epeydir bilgim dahilindeydi.

Amacım bir yazıyla yuva yıkmak olmadığı için, iş alenileşinceye kadar bekledim.

Hünel boşanmak için mahkemeye başvurunca da duyduklarımı yazmadan edemedim.

Şimdi temennim o ki çift, Hünel’in dediği gibi geçmişe bir sünger çeker ve her şeye rağmen “evliliğe devam” der.


Garanti’nin bağlamacısı kim?


Reklam o kadar çok yayınlanıyor ki, mutlaka izlemişsinizdir...

Hani çobanlık yapan küçük bir çocuk bozkırda taşlarla kendi gibi küçük bir ev maketi yapıyor.

Sonra birden fırtına başlıyor ve ardından modern bir şehir çıkıyor ortaya...

Garanti Bankası’nın konut kredisine ilişkin uzun metrajlı reklamı müthiş bir bağlama eşliğinde geliyor ekranlara...

O reklam yayınlanmaya başladıktan sonra müzik yapımcılarına telefon yağmaya başladı, “Bu bağlamayı çalan kim? Albümü var mı?” diye...

İşin tuhaf yanı müzik sektöründe de hiç kimse bilmiyor o bağlamayı çalanın kim olduğunu.

O reklamın Garanti Bankası’ndan konut kredisi alanların sayısını artırıp artırmadığını bilmiyorum.

Ama şunu biliyorum ki, o bağlamayı çalan müzisyen enstrümantal bir albüm çıkarırsa bir hayli ilgi görür.


22 Mart 2008 - Milliyet Televizyon

ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Demet satışta Gülben'i geçti



Gülben Ergen’le Demet Akalın’ın albümleri aynı dönemde çıktı ya, iki şarkıcı arasında müthiş bir yarış başladı...

Taraflar, “Aramızda yarış yok” dese de, albümlerinin tanıtım konserlerini bile aynı akşama denk getirmelerinin “tesadüf”ten öte bir anlamı olduğu kesin.

Ergen’le Akalın’ın yaptığı birbirlerinden rol çalmaktan başka bir şey değil...

İki şarkıcının da müzik şirketleri aynı olduğuna göre bu yarış niye?

Daha çok gündemde kalmak ve albüm satışına katkı sağlamak için mi?

Elbette ki sadece bu değil...Bu rekabetin altında asıl yatan iktidar ve zirve hırsı...Yani “1 Numara” olma hırsı, “zirvede benim” egosu...

İki şarkıcının albüm satışlarını merak edip araştırdım, ortaya ilginç bir tablo çıktı.

Gülben Ergen’in “Aşk Hiç Bitmez” albümü 13 bin kaset ve 50 bin CD kopyasıyla çıktı piyasaya...

Şimdi sıkı durun.

Demet Akalın’ın “Dans Et” albümünün kaset kopyası kaç bin adet biliyor musunuz?13 bin...

Yani tam da Gülben Ergen’in kaset rakamı gibi...

Ancak Akalın, CD kopya sayısında Ergen’e fark atmış durumda.

“Dans Et” albümünün CD kopyası ise 60 bin...

“E canım ne var bunda? Demet Akalın’ın satışa sunduğu CD sayısı Gülben Ergen’in baskı sayısından 10 bin fazla olabilir. Önemli olan satışta onu geçip geçmediği” diyenler olabilir.

O zaman bu tezi savunacaklara satış listesi üzerinden yanıt vereyim.

İşte size 10-16 Mart tarihleri arasındaki D&R’ların satış listesi:1 numarada Demet Akalın var “Dans Et” albümüyle...

2 numarada kim mi var?

Tabii ki “Aşk Hiç Bitmez”le Gülben Ergen...

Gülben Ergen ile Demet Akalın’da bu hırs varken bu savaş bitmez.



Cengiz İmren şarkı yapar,
her satırı yağ kokar...


Doğu’dan getirdikleri küçük çocukları İstanbul’da kapkaçta kullanan çete üyeliği iddiasıyla bir süre cezaevinde yatan besteci ve de şarkıcı Cengiz İmren, hayranı olduğu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için söz yazıp, şarkı bestelemiş.
Cengiz İmren’in Erdoğan için yazdığı şarkıdaki şu satırlara bakar mısınız?

“... Geldi Tayyip Erdoğan / Doğru dürüst adam / Görse yüce komutan / Alnından öper seni / Cumhuriyet ilkesinin laiklik özdeşisin...”Yargıtay Başsavcısı, Tayip Erdoğan’ın başkanlığını yaptığı parti hakkında “Laikliğe karşı odak olmaktan” kapatma davası açmış, Cengiz İmren tutmuş Erdoğan için “Cumhuriyet ilkesinin laiklik özdeşisin” diye şarkı yapıyor.

Şaka gibi...



Paris Hilton’a
ne sormak isterdiniz?


Bu yıl 27 Mart 2008 tarihinde TİM’de gerçekleşecek “Miss Turkey 2008”in dünyaca ünlü bir konuğu olacak.
Ben diyeyim “stil ikonu”, siz deyin “Skandallar kraliçesi” Paris Hilton, güzellik yarışmasında jüri üyeliği yapmak ve dereceye girecek kızlardan birinin tacını takmak için İstanbul’a gelecek.

Yarışmayı düzenleyen Kanal 1 yöneticileri bu “ağır karşılama” kapsamında Türk medyasından sınırlı sayıda gazeteciyi Paris Hilton’la bir yuvarlak masa etrafında buluşturacak.

27 Mart’ta Hotel Les Ottomans’taki yuvarlak masa toplantısına ben de davetliyim.

Ciner Yayın Holding’in Kurumsal İletişim Direktörü Can Çobanoğlu’ndan gelen davet yazısında şöyle bir not var:

“Paris Hilton, Türk gazetecilerin sorularını cevaplandırarak, hayranlarının merak ettiği konulara açıklık getirecek.”

Paris Hilton hayranıysanız öğrenmek istediklerinizi bana yazın, ben de ileteyim, hem de isminizi vererek...

Sorularınızı bekliyorum...
21 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

20 Mart 2008 Perşembe

Transfer sezonu açıldı


2008’in televizyon dünyası için hayli hareketli bir yıl olacağı belliydi...

Yeni yılın ilk günlerinde açılan transfer sezonu, 2008’in ilk çeyreğinin son günlerinde iyice hareketlendi...

Görünen o ki bu hareketlilik yıl sonuna kadar sürecek gibi...

Kanaatim o ki bunlar bir şey değil... Televizyon dünyasında asıl yer değiştirme eylül ayındaki güçlü sezon öncesi yaşanacak...

Asıl o zaman taşlar yerinden oynayacak. Gelelim son günlerde televizyonlar arasında gerçekleşen transferlere...


Komedi Dükkanı

Tolga Çevik’le Salih Kalyon’un tv8’de birlikte yaptığı programı TRT 1 transfer etti. Kalyon, “Ben yokum” deyince “Dükkan” Çevik’e kaldı...


Hayalin İçin Söyle

Star TV’de ekrana gelen son serisi iyi reyting yapmayan yarışmanın yapım şirketi, yeni seri için TRT ile anlaştı. medyaradar.com’un haberine göre Seda Sayan’la Muazzez Abacı kaldı, Tatlıses’in yerini Şenay Düdek aldı.


Erdoğan Aktaş

HABERTÜRK’e Genel Yayın Yönetmeni olarak transfer oldu. Aktaş, Star TV’nin Yurt Haberler Müdürü Kadir Bayram, Star TV’den muhabir Turgut Erat, Star TV Dış Haberler’den Ceyhun Kuruoğlu, arşivciler Latif Özmen, Murat Aksu’yu transfer edip HABERTÜRK’teki kadrosunu güçlendirdi. Aktaş, sekreteri Gül Alişoğlu’nu da yanına aldı.


Fuat Çağlar

NTV Spor Sorumlusuydu, Yayın Müdürlüğü teklifi alınca istifa edip HABERTÜRK’te işe başladı.Esat Pala24’ün Ankara Haber Müdürüydü. İstifa edip, Star TV’nin Ankara Haber Müdürü oldu.


Cem Öğretir

CNN Türk’ün başarılı haber spikerlerinden biriydi. Anchorman olarak HABERTÜRK’e geçti.


Murat Çelik

Star TV’nin Ankara Bürosu anchormanliğine Murat Çelik’in getirmesinin ardından muhabir ve kameraman transferleri de sürdü. Star TV, muhabir olarak da tv8’den Murat Balcı, Bugün’den Ahmet Necdet Tumaç’ı kadrosuna kattı.


Petek Dinçöz

Yapımcılığını Sinevizyon’un üstlendiği “Arım Balım Peteğim”e Show TV’de başladı, 10 Mart’ta Star TV’ye geçti.


Esra Erol

Flash TV’de “Desti İzdivaç” programını sunuyordu. Star TV onu transfer edip, aynı programı yaptırmaya başladı.


Yıldız Tilbe

Esra Erol’u Star TV’ye kaptıran Flash TV, şov programı için Yıldız Tilbe ile anlaştı.


Cansel Poyraz

SKY Türk’te birçok başarılı yapıma imza attı. Teklif gelince istafa edip, Programlardan Sorumlu Koordinatör olarak HABERTÜRK’e geçti.


Aslı Mavitan

24 kurulunca tv8’den ayrılıp bu kanala geçmişti. Şimdi 24’ten ayrılıp tv8’e döndü.



Devin’le sevgilisi Sinop’a veda etti


Geçenlerde “Ben aşk diye buna derim” başlıklı bir yazı yazmıştım Devin Özgür Çınar’la ilgili...

“Parmaklıklar Ardında” dizisinin çekildiği Sinop’tan Devin Özgür Çınar ve kamera asistanı sevgilisi Mehmet Uğurlu ilgili yeni haberler var...

Ama bu, ilk gelen haber gibi sevimli değil...

Bu biraz “kötü”...

Aldığım bilgiye göre Devin Özgür Çınar, “Parmaklıklar Ardında”n kurtuldu...

Yani cezaevinden tahliye oldu!Bir mahkûmun tahliyesi sevinilesi bir durumdur...

Ama söz konusu dizi olunca durum farklı...

Bunun anlamı şu:

Devin Özgür Çınar’ın dizideki işi bitti...

Oyuncuların dizilerdeki ömrünü senaryo belirler...

Senarist ve yapımcı rolü böyle kesince oyuncu da gider...

Ancak bu kez başrol oyuncusuyla birlikte, nedense dizide kamera asistanı olarak çalışan sevgilisinin de işi bitti...

İki sevgili el ele İstanbul’a döndü...



Göztepe’deki okul


Geçen hafta bir yazı yazmıştım, Göztepe’deki F.R.U. İlköğretim Okulu’nun bahçesinde tanık olduğum hazin bir manzaraya ilişkin...

Yazının ardından okul müdürü aradı.

Okulun etrafının demir saç ve dikenli telle çevrili olduğunu, böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını iddia etti.

Atlayıp okula gittim.

Evet, okulun ön tarafı müdürün dediği gibiydi...

Ama ya arka bahçesi?

Zaten beni ve eşimi dehşete düşüren olay da burada cereyan etmişti.

Okulun müdürüne, kaldırıma düşen öğrencinin hangi parmaklıkların arasından çıkış yaptığını gösterdim.

Ön tarafta gerekli tedbiri alan ama arkayı unutan okul yönetimi, en kısa sürede - tabii maddi olanaklar elverirse - orayı da okulun önü gibi güvenli hale getireceklerini söyledi...

Bu arada konuyla ilgili şöyle de bir düzeltme yapmak durumundayım.

Bizim o gün gördüğümüz öğrencilerle, söz konusu okulun öğrencilerinin giydikleri kıyafetler farklıydı.

Artık bitişikteki okuldan ya da civardaki diğer eğitim kurumlarından mı geldi onlar bilemem... Ama sonuçta yer orası...

Ve onlar da öğrenci...

Ha “A” okulundan olmuşlar, ha “B” okulundan ne fark eder?


Bahar’dan Tuluhan’a yanıt...


‘O program yaparken ben daha çocuktum’


Geçen hafta bu köşede Tuluhan Tekelioğlu’nun yıllar önce HABERTÜRK’te “Tatlı Sert” adıyla program yaptığını bilen eski mesai arkadaşı Bahar Feyzan’ın şimdilerde aynı isimle 24’te program yapmasını eleştiren açıklamasına yer vermiştim.

Yazının çıktığı günün sabahında Bahar Feyzan arayıp, “Cevap hakkımı kullanmak istiyorum” dedi. Tabii ki kullanabilirsin deyince de şu yazıyı gönderdi:

“Tuluhan’ı çok beğenirim ve severim. Onun tarafından bu kadar yakından takip edilmek beni ayrıca mutlu etti. Çünkü kendisi HABERTÜRK’te program yaparken ben daha çocuktum ve kendisinin tecrübelerinden yararlanma imkanım oldu. Tuluhan da ben de sonsuza kadar HABERTÜRK’ün kurucuları olarak kalacağız. Çünkü HABERTÜRK’ü bugüne getiren taşlardan biriyiz. Tatlı Sert beni tamamen yansıtır. Bu doğru. Benimle çalışan Tuluhan da bilir bunu. Yalnız bizim formatımız daha farklı. Dolayısıyla Tuluhan’ın garibine gitmesi yani beğenmesine çok sevindim.”

Sanıyorum benim bu sözlerin üstüne çok fazla bir yorum yapmam gereksiz...

Çünkü Bahar Feyzan’ın, Tuluhan Tekelioğlu’na ‘Tatlı Sert’ polemiği nedeniyle verdiği yanıtın satır araları iğnelerle dolu!


15 Mart 2009 - Milliyet Televizyon

ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Bunda ne var? "Abi" - "Kardeş" eğleniyorlar!



Yavuz Bingöl’le Vildan Atasever arasında bir şey var...

Ama ne?

Aralarındaki ilişki söyledikleri gibi “abi” - “kardeş” ilişkisi mi?

Yoksa yeni bir aşk mı?

Burcu Kara’dan ayrılmış gönlü yaralı Yavuz Bingöl, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü Taksim’deki Ghetto’da Levent Yüksel’i dinleyerek geçirdi.

O gece Ghetto’da eşinden geçen yıl ayrılan Vildan Atasever de vardı....

Dünya Kadınlar Günü’nde, eğlenceye tesadüfen Ghetto’da birlikte başlayan Bingöl ve Atasever, daha sonra ise soluğu Güverte’de aldı...

Aynı gece Güverte’de eğlenenler arasında bulunan Mahsun Kırmızıgül’ün “Yavuz’u uzun süredir ilk defa bu kadar mutlu ve moralli gördüm” açıklaması haliyle Bingöl’ün başına iş açtı.

Basın mensupları o gece Güverte’den ayrı ayrı çıkan Bingöl ile Atasever’i birlikte görüntüleyemedi.

Atasever, “Yavuz Bey’le aranızda yeni bir aşk mı var?” sorusuna, “Yavuz Bey değil, Yavuz abi” diyerek yanıt verdi ve aralarında aşk olmadığını söyledi.

Ancak Televole Life’n yeni sayısında yer alan bir fotoğraf, kafalarda yeni soru işaretleri yarattı.

Çünkü Televole Life muhabirleri Serkan Kazancı ile Tarık Eker, Ghetto çıkışında ikiliyi birlikte çekti.

Gecenin karanlığını aydınlatan flaşların şokunu üzerinden atar atmaz Bingöl muhabirlere, “Vildan benim kardeşim, belki Burcu ile barışma ihtimalim var.

Yanlış bir şey yazmayın, zaten buradan evlere gidiyoruz” dedi. Vildan Atasever’in açıklaması ise şöyleydi:

“Yavuz benim abim, buradan bir arkadaşımın doğum gününe gidiyorum.” Malum Bingöl’le Atasever daha sonra Ortaköy’deki Güverte’de eğlendi...Artık yorum sizin...



Şevval yine “Karadeniz” dedi


Şevval Sam, 2002 yılında başrolünü oynadığı Karadeniz dizisi “Gülbeyaz”ın müziklerini yapan Kazım Koyuncu’yla birlikte söylediği Karadeniz türküleriyle büyük beğeni toplamıştı...

2007 yılında, içinde Türk Sanat Müziği eserlerinin bulunduğu “Sek” ve ardından da yabancı radyocu ve DJ’lerle ortak bir çalışmanın ürünü olan “İstanbul Secret’s”ı çıkaran Sam, bu konuda çok istek olmasına karşın Karadeniz türküleri albümünün devamını getirmemişti...

Önceki gün İMÇ’ye uğradım, müzik sektöründe neler olup bitiyor diye...

İlk durağım Kalan Müzik oldu...

Hasan Saltık’la hem sektörün içinde bulunduğu vahim durumu konuştuk, hem de kendisinin neler yaptığını...

“Şevval Sam’la yine Karadeniz albümü için çalışmalara başladık” deyip hazırladıkları birkaç demo parçayı dinletti.İkisi de güzeldi...

Hasan Saltık, “Repertuvar oluşturma aşamasındayız. İstediğin Karadeniz türküsü varsa söyle, alalım repertuvara” dedi...

Söz verdim, birkaç türkü önereceğim.

Şevval Sam’dan Karadeniz türküleri dinlemeyi sevenlerdenseniz, sizin de önerilerinizi beklerim...

Şevval Sam’ın Karadeniz yöresinden hangi eserleri söylemesini istiyorsanız yazın, aeyuboglu@milliyet.com.tr’ye gönderin.

Şevval Sam’ın repertuvarına minik de olsa bir katkı yapalım.



‘Beyaz Melek’, ABD’ye uçuyor


Mahsun Kırmızıgül, yazıp, yönettiği ve başrolünde oynadığı ilk sinema filmi “Beyaz Melek”le gişede büyük bir başarı elde etti...

Filmin kamuoyunda yarattığı etki “Beyaz Melek” yasasının çıkmasına bile vesile oldu.

Kırmızıgül, benzer bir takdiri Sinema Yazarları Derneği’nden de bekledi.

Ancak SİYAD’ın sekiz önemli ödülü “Yumurta”ya gidince diğer filmlere ödül yetmedi.

Haliyle Mahsun da SİYAD’ın gecesinden eli boş döndü...

Ama önceki gün Amerika’dan gelen bir müjde Kırmızıgül’de doping etkisi yarattı...

Çünkü Türkiye’de sinema elitlerinin burun kıvırdığı film, bu yıl 11-20 Nisan 2008 tarihleri arasında 41. kez yapılacak “Uluslararası Houston Film Festivali”ne (UHFF) davet edildi.

Mahsun Kırmızıgül’ün “Beyaz Melek”i; Spielberg, Lucas, Coen Kardeşler, Ridley Scott, Robert Rodriguez, Spike Lee, Michael Cimino, Brian de Palma, Oliver Stone, Atom Egoyan ve David Lynch gibi büyük yaratıcılarını keşfederek Amerikan sinemasına kazandıran, ABD’nin en köklü festivali UHFF’de dünya arenasına çıkacak.

Türk tiyatrosunun usta oyuncularının rol aldığı “Beyaz Melek” 16-17 Nisan’da “Altın Remy” için yarışacak. Festivalin ödül gecesi ise 19 Nisan’da yapılacak.

“Beyaz Melek”in dünya prömiyerine katılmak için 13 Nisan’da Teksas’a uçacak

Kırmızıgül, mutluluğunu şu sözlerle dile getirdi:“Amerika’dan gelen bu davet beni ve filmin ekibini çok onurlandırdı.

Ayrıca, bir Türk filminin sinema sektörümüz adına Amerika’da köklü bir festivalde yarışıyor olması da heyecan verici.”


9 Mart 2008 - Milliyet

ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Bak şu "eşkiya"ların yaptığına!

Müzik sektörünün meslek birlikleri için “Eşkıya” benzetmesi yapan TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’e, MÜYAP, MESAM, MÜYORBİR ve MSG’nin tam sayfa gazete ilanıyla verdiği yanıtın yankıları sürüyor.
Malum meslek birlikleri Ertürk’e, “Ya iddialarınızı ispat edeceksiniz ya da istifa edeceksiniz” çağrısı yaptı...
Konuştuğum meslek birliği yöneticileri, gazete ilanından sonra bir hayli hatırlı insanın araya girip, “Bu savaşa son verin” diye arabuluculuğa soyunduğunu, ama kararlarından dönmeyeceklerini yineledi.
Çünkü, Ertürk’ün meslek birliklerine yönelik ithamları hepsinin kanına dokundu.
Aslında Ertürk gibi bürokratların telif haklarının geldiği noktayı tahayyül etmesi zor...
Bir süre önce Sony Ericsson’un dört meslek birliğiyle yaptığı anlaşmanın tanıtımı geride bıraktığımız hafta yapıldı.
Sony Ericsson, hem walkman hem telefon olarak hizmet veren W880 model ürününü içindeki 100 şarkıyla birlikte yeniden piyasaya sundu.
Şirket bunu nasıl yaptı.Müşterisine en sevilen, en gözde şarkıların hafızasında yer aldığı bir cep telefonu vermek isteyen şirket, bu amaçla dört meslek birliğine başvurdu:
“Biz şu 100 şarkının telif bedelini ödeyip yeni cep telefonumuzun hafızasına yükleyip satışa sunmak istiyoruz.”

80 şarkıya 350 bin YTL telif

MESAM, MÜYAP, MÜYORBİR ve MSG, istenen şarkılardan sadece 80 adedinin üyelerine ait olduğunu belirtip karşılığında da 350 bin YTL istedi...
Sony Ericsson da bu bedeli ödeyip, 80 şarkıyı satın aldı.
Diğer 20 şarkının sahipleri meslek birliği üyesi olmadığı için Sony Ericsson’un onlara ne kadar ödeme yaptığı öğrenemedim ama o da 100 bin YTL civarında bir para olmalı.
Dört meslek birliği de yasaların kendilerine tanıdığı kadar birlik haklarını alıp, “aslan pay”larını da o eser sahiplerinin hesaplarına havale etti...
Tarkan, Yalın, Hande Yener, Manga, Şebnem Ferah, Mor ve Ötesi, Sertab Erener ve Serdar Ortaç gibi şarkıcılar ve onlara eser verenler de durup dururken şarkı başına yaklaşık 4’er bin YTL sahibi oldu...
Üstelik bu parayı o telefonlar daha satılmadan, o şarkılar çalınmadan ve şimdiye kadar ortada olmayan bir kaynaktan elde ettiler.İşte Türkiye’de telif haklarının geldiği nokta.
Şimdi elimizi vicdanımıza koyup yanıt vermemiz gereken soru şu:Bu, takdir edilesi bir durum mu, yoksa “eşkiya”lık mı?


Arena, tartışma programı olacak

Ünlü televizyoncu Uğur Dündar’ın anchorman olarak Star TV’ye geçeceği, onun kanal değiştirmesiyle birlikte “Arena”nın da Kanal D’den Star TV’ye geçeceği bilinen bir şey...
Ama bu trafikten sonra ortaya çıkacak yeni bir şey olacak...
“Arena”nın sadece kanalı değil, içeriği de değişecek.
Star TV’deki “Arena” haber programı kulvarından ve tartışma kulvarına geçiş yapacak.
Böylece Uğur Dündar, Ali Kırca ve Mehmet Ali Birand’ın karşısına sadece anchorman olarak çıkmayacak.
Ünlü televizyoncu, tartışma programına dönüşecek “Arena”yla da “Siyaset Meydanı” ve “32. Gün”e rakip olacak...


İclal, ‘nazar değmesin’ diye yeni aşkını gizliyor

Kimi insan vardır, iç dünyasında yaşadığı fırtınaları kendi limanına hapseder...
Kimi de vardır, bunun tam tersini yapar...Onlar, iç dünyalarındaki en küçük bir kıpırtıyı, değil fırtına, kasırga kopuyormuş gibi yansıtır dışarıya...
Ömrünün büyük bir bölümünü böyle geçiren insanlar bile bazen “nazar değmesin” diye ket vurur duygularına...
Ama gönül dünyalarındaki dalgalanmayı ne denli gizlemeye çalışsalar da bazen yenik düşerler dip akıntılarına...
Gizlemeye çalıştıkları iç dünyalarında dalgalanmalar “yine kaptırdım gönlümü” diye yansır satır aralarına...B
u mevzuya girmemim sebebi İclal Aydın’ın yazılarının satır aralarına gizleyip, hapsetmeye çalıştığı yeni aşkı...Medyatik ilişkilerden ağzı yanan Aydın, şu günlerde yine âşık ama bu kez temkinli mi, temkinli...

Satır aralarındaki aşk

Star TV’de yayınlanan “İki Aile” dizisinin yıldızı Aydın, Vatan’daki “Ben eski ben olmak istiyor muyum?” başlıklı yazısının satır aralarında bakın bunu nasıl dile getiriyor:
“...ve sessizliğimden, ortaya çıkmak istemeyişimden, yazılarımın keskinliğinden mutsuz olduğum sonucu çıkıyor ama aslında tam tersi... Yeni İclal mutluluğun saklanılarak, sakınılarak yaşanması gerektiğini öğrendi. Eskiden ben mutluluğun, aşkın, başarının paylaşılabilir ve ilham verici olduğuna inanırdım. Yeni ben biliyorum ki değil ilham vermek, mutluluk eğer iki kişilikse çok sevimsiz, çok sinir bozan bir resimmiş meğer... Sevincimi, coşkumu, mutsuzluğumu ve aşkımı ne anlatmaya ne de göstermeye niyetliyim artık... Bu nedenle herkese tavsiyem de budur; mutluluktan söz etmeyelim...”
İclal Aydın’ın iki aydır yeni bir aşka yelken açtığı bilgisiyle, yazdıkları örtüşünce arayıp sordum...
“Madem öğrenip bana sordun, yalan konuşacak değilim. Aldığın istihbarat doğru” deyip - adı bende saklı Musevi işadamı ile - aşkını itiraf etti...
Ama “Gamzeli güzel”, eski medyatik evliliklerine inat bu kez aşkını “nazar değmesin, göze gelmesin” diye becerebildiği ölçüde medyadan uzak yaşamaya niyetli...
Bakalım becerebilecek mi?

10 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Müzik sektörü Ahmet Ertürk'e savaş açtı



Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk’ün, müzik sektörünün meslek birlikleri hakkındaki “eşkıyalık” düzeni kurdukları yönündeki demeci müzik sektörünü ayağa kaldırdı.

Ertürk’ün, “Bu meslek birliklerinin topladıkları teliflerini üyelerine dağıtıp dağıtmadıklarını denetleyen yok” açıklamasına MESAM Başkanı Ali Rıza Binboğa, MSG Başkanı Garo Mafyan, MÜYORBİR Başkanı Ali Kocatepe ve MÜYAP Başkanı Bülent Forta, yayınladıkları ortak bildiriyle yanıt verdi.

Şimdi, “Müziğin meslek birliklerinin ‘eşkıya gibi’ çalışıp çalışmadıklarından, tahsil ettikleri telifleri üyelerine ödeyip ödemediklerinden TMSF Başkanı’na ne?” diyebilirsiniz, ama demeyin.

Malum, TMSF’nin el koyup yönettiği bir sürü televizyon ve radyo var.

Uzan Grubu’nun şirketleri olan Star TV, Kral TV, Kral FM’in yönetimi TMSF’deyken “telif” anlaşmaları ve ödemelerinde bir sorun yoktu.

Ancak aynı TMSF yönetimi iş atv’ye gelince meslek birlikleriyle köprüleri attı.

Meslek birlikleri de haklarında dava açtı.TMSF yöneticileri, “Yetki aldığımız kanunlar, icraatlarımız nedeniyle bizi yargılamaktan alı koyuyor” diye itiraz etti mahkemeye...

İş Danıştay’a gitti.Ve Danıştay, TMSF yöneticilerinin fiyakasını bozan bir karar verdi.


İspata davet edecekler


Danıştay, “O iş başka, bu başka...

Telif, TMSF’nin asli görev alanına girmeyen bir konu” deyip yargılanmalarına karar verdi.

Anladınız mı şimdi Ahmet Ertürk’ün öfkesinin nedeni...

Hafta sonuna doğru Ertürk’le meslek birliklerinin yöneticilerini bir araya getirip barıştırmak için Kral Medya Grup Başkanı Orhan Seyfi Güner araya girdi...

Meslek birliklerinin yöneticilerine “patronu”nun bu sözleri söylemediğini ileten Güner, onlara TMSF binasında randevu bile ayarladı.Ancak meslek birlikleri yöneticileri, “Biz niye, hakkımızda onca ağır ithamlarda bulunan birinin ayağına gidiyoruz.

Şayet özür dileyecekse o bize ziyarete gelsin.

Söyleyeceği bir şey yoksa da görüşeceğimiz yer belli; mahkeme” deyip, randevu talebini reddetti.Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da, “Doğru olmayan bir karalama” olarak değerlendirdiği Ertürk’ün açıklamasını ortak bir bildiriyle kınayan meslek birliklerinin yöneticileri, bu hafta gazetelere tam sayfa ilan verip TMSF Başkanı’nı iddialarını ispata davet edecek.

Ceza ve tazminat davasıErtürk, iddialarını ispat edemezse, meslek birliklerinin her biri ayrı ayrı TMSF Başkanı hakkında ceza ve tazminat davası açacak.

Türkiye gibi Telif hakları henüz oturmayan bir ülkede, TMSF Başkanı’nın meslek birliklerini bu denli töhmet altında tutması hiç de şık olmadı.

Meslek birliklerinin faaliyetleri elbette ki, eleştirilecek.Ama bunu yapanlar, “eleştiri” ile “iftira” arasındaki farkı da gözetecek.

Gözetmezse ne olur?

Bu olaydaki gibi iş yargıya gider.

Yanlış yapan da bedelini öder.Ancak burada önemli bir konu var.

Meslek birlikleri tazminat davasını kazanırsa Ahmet Ertürk, bu paraları cebinden mi ödeyecek, yoksa TMSF’ye mi ödetecek?

Bekleyip göreceğiz...



Eda-Metin Özülkü’yle eğlence dolu bir gece


Cumartesi akşamı Eda - Metin Özülkü ikilisinin sahne aldığı Dragos’taki Vega’daydık.

Aynı akşam ikiliyi dinlemeye gelenler arasında Yeliz ve “Şarkı Söylemek Lazım” yarışmasındaki öğrencisi ünlü bilardocu Semih Saygıner de vardı.

Canlı müzik yapılan yerlerde adettir.

Misafir şarkıcılar mutlaka sahneye davet edilir ve en az bir şarkı mutlaka söyletilir.

Metin Özülkü, Yeliz’i davet etti.

O çıktı “Yalan”ı söyledi.Yeliz, ardından da Show TV’deki yarışmadan bir girizgah yapıp Semih Saygıner’i davet etti.

Yeliz, Eda Metin Özülkü’nün vokalleri eşliğinde “Boş Çerçeve”yi yorumladı.

Eğlenenlerden çok alkış gelince Yeliz, Saygıner’in mesleği şarkıcılık olmamasına karşın nasıl da güzel şarkı okuduğuna dair bir şeyler söylüyordu ki, müşterilerden biri, “Onun kadar ben de söylerim. O alkışı ben de alırım. Ne var ki bunda?” demesin mi?

Salondaki hava birden buz kesti.

Yeliz, şoku üzerinden atamadan Saygıner mikrofonu götürüp adamın ağzına dayadı ve “Buyurun söyleyin o zaman” dedi.

Ama adam şarkı söylemek yerine, “Ben, Metin Özülkü’nün Eda için yazdığı şarkılardaki sözlerin gerçek olduğuna inanmıyorum.

Ben o sözleri söyleyemem. Hiçbir erkek de söyleyemez ama bu bir sektör. Bunlar yalan sözler” diyerek ortamı iyice gerdi.

Yan masadan biri de, “sektör adamı”na itiraz edince ipler iyice gerildi.

Eda - Metin Özülkü şarkılarını söylerken onlar birbirine horozlandı.

Allah’tan araya giren arkadaşları “sektör adamı”nı alıp götürdü de eğlence tam gaz sürdü.

Aslında adamın yaptığı o çıkış, bazı insanların şov dünyasına nasıl baktıklarının da açık bir göstergesiydi.

O birkaç dakikalık “gergin ortam” hariç müthiş eğlenceli bir geceydi.

Eda ve Metin Özülkü’de poptan rock’a, arabeskten türküye repertuvar süper.

Çift, kendilerini dinlemeye gelenlere müthiş yetenekli müzisyenler eşliğinde üç saat müzik ziyafeti çekiyor.
3 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Zirvede aşk


Önceki akşam katıldığım bir davette, hafta sonunu Uludağ’da kayak yaparak geçiren müteahhit arkadaşımla karşılaştım...

Uludağ’ın eski havasından giderek uzaklaştığından yana dert yanan müteahhit arkadaşım, beni bilgilendirmekten çok sohbeti dinleyenlere hava basar bir edayla, “Giderken bana bir fotoğraf makinesi verseydin, sana çok güzel bir kaçamak haberinin fotoğrafını çekerdim” dedi...

Masadakilerden biri, “Konut satışları mı durdu? Müteahhitliği bırakıp paparazziliğe mi başlayacaksın?” diye takıldı, bir diğeri “Makineyi boş ver de, kimi gördüğünü anlat” diye ısrar edince, anlatmaya başladı.

“Tarkan’ın bir klibinde oynadıktan sonra meşhur olan güzel bir kız var ya? O kızla, Mahsun Kırmızıgül’ün dizisinde kardeşini oynayan çocuk beraberler. Dağda aynı otelde kaldık, aynı pistte kaydık” dedi...

Uludağ’dan gelen arkadaşımızın anlattıklarıyla bulmacayı çözüp, dağda gördüklerinin kimler olduğunu ortaya çıkarma görevi masadaki tek magazinci olan bana düştü.

Ve aramızda şöyle bir diyalog gelişti:

Kız hafif çekik gözlü ve güzel mi?

- Evet..

Oynadığı Tarkan klibi “Hüp” müydü?

- Evet...

O zaman kızın adı Sinemis, soyadı Candemir, doğru mu?

- Evet...

Mahsun’un dizisinden kasıt “Aşka Sürgün” mü?

- Evet...

“Aşka Sürgün” çekilirken o dizinin başrol oyuncusu Beren Saat’le aşk yaşayan oyuncu mu?

- Evet...

Onun da adı Alper, soyadı Kul... Trabzon Çarşıbaşılı, yani hemşehrim... Üstelik ailece de görüştüğümüz biri... Ama böyle bir ilişkisi olduğundan haberim bile yoktu..


Reyting ve AKP gerçeği


Ne zaman televizyonlarda hangi programların ne kadar izlendiğine ilişkin bir konu açılsa bazılarından hep aynı itiraz geliyor:

“Bu reyting cihazı denen şeyden, ne ben de var, ne tanıdıklarımda, ne de onların tanıdıklarında... Kimdir bu insanlar? Reyting işi bir safsata, inanmayın buna...

”Türkiye’de reyting ölçümü 2.500 haneye takılı 3.682 peoplemeter’la yapılıyor.

O nedenle 70 milyonluk bir ülkede her önüne gelenin bu deneklerle tanışma ihtimali çok zayıf bir olasılık...

AGB’nin deneklerini tanımadıkları için reyting sistemine inanmayanlara ben de şunu hatırlatmak istiyorum.

22 Temmuz seçimlerinde sandığa giden iki yurdum insanından biri AKP’ye oy verdi ama ben de bugüne kadar göğsünü gere gere “Ben AKP’ye oy verdim” diyene rastlamadım.

Ama bu AKP’nin yüzde 46.6 ile ikinci kez iktidar olduğu gerçeğini değiştirmiyor.



Maldonado haberde Ersoy’u geçti ama...


MTM Medya Takip Merkezi’nin 1700’ü aşkın aşkın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesini araştırarak hazırladığı medya gündeminin raporunda Şubat’ta “magazin”in zirvesine Bülent Ersoy oturdu.

Ocak’ta 878 habere konu olan Ersoy, Şubat’ın ortasında, “Oğlum olsa askere göndermezdim” deyince yüzde 46’lık artışla haber sayısını 1.280’e yükseltti.

Aynı raporun başka branşlarında Ersoy’dan daha fazla habere konu olmasına akıllarda iz bırakmayanlar da var.

Örneğin Fenerbahçe’nin son transferi Clauido Maldonado...

O da tam 1.730 habere konu oldu.

Ersoy’dan 450 kez daha çok habere konu olan Maldonado’nun olay yaratan bir demecini hatırlayan var mı?

Yok...

Ama Ersoy’un savaş karşıtı çıkışı öyle ya da böyle herkesin dilinde...

Sayılar bazen tek başlarına bir şey ifade etmiyor demek ki...

Çok fazla habere konu olmak kadar, nasıl gündem oluşturduğunuz da önemli...



Belçim Erdoğan için papatya falı


Bu kış çekeceği filmin senaryosu içine sinmeyince onu rafa kaldırıp, yaz filmi projesinin senaryo çalışmalarına kaldığı yerden devam eden Yılmaz Erdoğan ve eşiyle ilgili iki haber vardı dün gazetelerde.

Kelebek’in sürmanşetten verdiği habere göre Yılmaz Erdoğan, bu yaz çekeceği “Vizontele 3”te oyuncu eşi Belçim Erdoğan’ı da oynatacak.

Günaydın’ın manşetten verdiği Yılmaz Erdoğan haberin kutu başlığı ise şöyleydi:

“Vizontele 3”te Belçim’e rol yok.

Habere göre Erdoğan, “Belçim çok iyi oyuncu ama karım olduğu için onu oynatacak değilim. Bu senaryoda ona göre rol yok. Ben de bir filmde oynamasını dört gözle bekliyorum” dedi.

Şimdi gel de çık işin içinden...

Belçim Erdoğan, “Vizontele 3”te oynayacak mı, oynamayacak mı?
7 Mart 2008 - Milliyet
Ali Eyüboğlu - ALİCE

atv Haber, Mehmet Barlas'la reyting kaybetti



İster inanın, ister inanmayın ama ilk haftanın reyting sonuçları böyle...

Çalık Grubu’nun 3 yılın karşılığı olan 900 bin doları peşin verip atv’ye anchorman, Sabah gazetesine başyazar olarak transfer ettiği Mehmet Barlas, atv haberi sunmaya 25 Şubat 2008’de başladı.

Barlas, hem “AB” grubunda, hem de “tüm seyirciler”de en yüksek reytingi ilk gün elde etti.

Ancak Barlas’ın sunduğu atv haber, o reytingi bir daha göremedi.

Barlas’tan önce atv’nin ana haber bülteni sunucusu Şebnem Sunar Küçük’tü.Küçün’ün sunduğu atv ana haberin son haftası olan 18 - 23 Şubat 2008 tarihleri arasındaki reyting ortalaması “tüm seyirciler” grubunda 4.06, “AB” grubunda ise 3.80’di...

Barlas’ın sunduğu ilk hafta olan 25 - 29 Şubat 2008 tarihleri arasındaki atv ana haberin reyting ortalaması ise “tüm seyirciler”de 3.52’ye düştü, “AB” grubunda ise 4.12’ye yükseldi...

Yani Mehmet Barlas’lı atv ana haber, bir hafta öncesine oranla ortalama 302 bin seyirci kaybetti...

Bu böyle mi gider, yoksa Mehmet Barlas’la ana haber bir sürpriz yaparak reyting patlaması mı yapar bilemem...

Ama şimdilik görünen tablo bu...


Nerede bizde öyle şovmen


Türkiye’nin son hali ABD’nin yüksek reytingli şovlarına bile konu oldu.

Jon Stewart, “The Daily Show”da ABD’ye Irak’ı işgal ettiren Bush’un, Kuzey Irak’a operasyon yapan Türkiye için sarf ettiği “Çekilin” sözüyle bir güzel dalgasını geçti.

Stewart, bunu yaptığı için ne işini kaybetti, ne de mahkemelik oldu.

Sıkıysa bizde de bir şovmen çıksın ve “En kısa süre, bazen bir gündür, bazen bir senedir”in üstünden 24 saat bile geçmeden askerin çekilmesinin mizahını yapsın da göreyim...


Çifte ‘Desti İzdivaç’a Yasemin’den itiraz var


Sunuculuğunu Esra Erol’un yaptığı Flash TV’deki “Desti İzdivaç” adlı orta ve üstü yaştakilerin çöpçatan programı Star TV’ye transfer oldu.

Program, 10 Mart’tan itibaren hafta içi her gün öğleden sonra üç saat Star TV ekranında olacak...

Esra Erol, “Desti İzdivaç”ı yapacağı yeni kanalı için tanıtım çekimleriyle uğraşırken, eski kanalı da boş durmadı.

Flash TV, Esra Erol gitti diye “Desti İzdivaç”ı bitirmedi.

Flash TV yönetimi Erol’un yerine Nur Öktem’i sunucu yapıp, “Desti İzdivaç”ı devam ettirdi.

Flash TV ve Star TV’de bunlar olurken, eski Flash ve Star TV çalışanı Yasemin Bozkurt da, “Bu programın formatı bana ait” diyerek mahkemeye başvurdu.

“Desti İzdivaç” gibi Flash TV’ye önerdiği ama anlaşamadığı bir başka proje olan “Daha Genç Daha Güzel”i kanal, kendisinden izin almadan “Sil Baştan” adıyla yapınca ihtarnameyle yayından kaldırttığını anlatan Bozkurt, “Desti İzdivaç” konusunda ise şunları söyledi:

“Bu programın formatı bana ait. 2005-2006 yıllarında Flash TV’de ‘Kadının Sesi’ni yaparken evlenmek isteyen orta yaş ve üstündekilere ‘desti izdivacınıza talibim’ dedirttiğimiz bölüm yüksek reyting alınca bunu ‘Düğünümüz Var’ adıyla ayrı bir program olarak Flash TV’ye önerdim. Yönetim programı benim sunmamı istedi, ben başkası sunsun deyince anlaşamadık. Ancak 20.07.2007 tarihinde Sarıyer 1. Noterliği’nde adıma tasdik ettirdiğim programın benden sonra Flash TV’de yapıldığını görünce 07.12.2007 tarihinde ihtarname çektim. Yayına devam ettiklerini görünce de mahkemeye başvurdum. İlk duruşmamız da 17.04.2008 tarihinde...”

Çifte “Desti İzdivaç” konusunda söz şimdi yargıda...


Hülya Avşar yaştan kaybetti!


Senaristinin Hümeyra’yı, yapımcısının Hülya Avşar’ı istediği “O... Çocukları” filminin çekimleri başladı.

Ancak başrolde Hülya Avşar değil, Demet Akbağ var...

Aslında başrol için sadece Demet Akbağ demek de doğru değil...

Filmde Altan Erkekli, Sarp Apak, Özgü Namal, İpek Tuzcuoğlu, Sezin Akbaşoğulları gibi isimlerin de önemli rolleri var.

Avşar’ın filmde oynamaktan son anda niye vazgeçtiğini merak edip araştırdım.

Doğrusunu söylemek gerekirse gösterilen iki sebep de beni çok fazla ikna etmedi.

Yapımcı Selay Tozkoparan’ın söylediğine göre, Avşar’ın TürkMax’taki programının çekimlerini, dizilerde oynayan filmin diğer oyuncularının müsait oldukları zamanla bir türlü uyumlu hale getirememeleri...

Avşar cephesinde ise iki gerekçe var “O... Çocukları” filminden çekilmemesine sebep olan...

Bunlardan biri haftada üç gün 11.00 16.00 saatleri arasında yapmakta olduğu TürkMax’teki programının çekimleri...

İkincisi de yaş meselesi.

Filmde Avşar’ın canlandıracağı emekli hayat kadını 55-60 yaşlarında biri...

Avşar’ın bu kadını canlandırabilmesi için her gün ciddi bir maskeli makyaj gerekli.

Bilgisayarda Avşar’ın sadece burnuna bir makyaj yapıp, onu 15-20 yaş yaşlandırabilir miyiz diye yapılan denemelerden de olumlu sonuçlar çıkmadı.

Daha önce “Kadın İsterse” dizisinde maskeli makyajla kendisinin yaşlı halini oynayan Avşar, bu tecrübesine dayanarak “Yüzüme bir daha öyle ağır makyaj yapmak istemiyorum” deyip, filmde oynamaktan vazgeçti.

Avşar vazgeçince de rol Demet Akbağ’a gitti...


5 Mart 2008 - MİLLİYET

ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Barış Manço'nun radyocu oğlu


Barış Abi'nin radyocu oğlu Amerika'nın Florida eyaletinden dünyaya yayın yapan Florida Türk Radyo'sunun programcılarından biri olan bu genci tanıdınız mı?

Ben tanıyamadım...

Fotoğrafın altındaki ismi görünce de vay be, büyümüş ve afilli bir delikanlı olmuş demekten de kendimi alamadım...

Bu delikanlı 1 Şubat 1999 tarihinde aramızdan ayrılan Barış Manço'nun büyük oğlu Doğukan Hazar Manço...

Merhum Barış Manço'nun iki oğlunun fotoğrafı olarak belleğimde kalan görüntü şuydu:

Barış Manço, "7'den 77'ye" adlı programı yaptığı dönemde her 10 Kasım'da onlara takım elbiselerini giydirir. Bir yanına Doğukan'ı, diğer yanına Batıkan'ı alıp Anıtkabir'de Atatürk'ün huzuruna çıkardı...

Milyonlarca çocuğun "Barış Abi"si 1999'da aramızdan göçüp gitti...

Bir zaman sonra da sanatçının oğulları Türkiye'den ayrılıp Amerika'ya gitti.

Amerika'nın Florida eyaletinde yaşayan Manço kardeşler, burada Türkiye ve Türkler adına yapılan etkinliklerden de geri kalmıyor.

Barış Manço'nun Florida'da yaşayan oğullarından 1984 doğumlu Batıkan Orlando Üniversitesi'nde grafik, 1981 doğumlu Doğukan ise mimarlık son sınıfta okuyor.

Doğukan Manço, Florida Türk Radyosu'nda her pazar günü Amerika saati ile 11.00 - 14.00 arasında "Biçilmiş Kaftan" adlı bir program yapıyor.


Dikkat edin de Kanyon'dan birileri uçmasın


TRT'nin yılbaşı çekimlerinde Tarkan'ın korumalarıyla TRT'nin Tepebaşı Stüdyosu çalışanları arasında sandalyelerin havada uçuştuğu bir kavga yaşandı.

Sonra bu gerilim sokağa taştı.Minibüsüne binip çekimlerden ayrılan Tarkan'la magazin programlarının kameramanları arasında sokakta bir kovalamaca başladı.

Tarkan, minibüsten inip demeç vermesini isteyenlere yüz vermeyince gerilim daha da arttı.

O geceki kovalamacadan ekranlara, izleyenleri sinir eden görüntüler yansıdı.

Eminim Tarkan ve ekibi de o görüntüleri izleyince, "Bu bize yakışmadı" demiştir.

4 Ocak Cuma günü saat 17.00'de Tarkan'ın yeni albümü "Metamorfoz"un Kanyon D&R'da ilk imza günü var.

Tarkan ve ekibi, Kanyon ve D&R'ın yöneticileriyle konuşup medyanın sağlıklı bir şekilde görev yapacağı ortamı oluşturamazlarsa mevcut gerilim daha da büyür.

Korumalarla kameramanlar birbirine girer, ortaya istenmeyen görüntüler çıkar.

Aman dikkat...


Bunca Çinliyi ip gibi sıraya dizen güç ne?


Arkadaşım Barbaros Yüksel bu fotoğrafı Çin'in Yuncheng şehrinde çekti.

Onca Çinlinin kaldırıma dizilmesinin sebebi birazdan önlerinden geçecek

19. Miss Model of the World Yarışması'nın 56 finalistini yakından görebilmek.

Dikkat ettiniz mi?Ortada ne güvenlik şeridi var, ne barikat, ne de polisler...

Ona rağmen tek bir Çinli yok kuralları ihlal edip kaldırımdan asfalta inen.

Eminim siz de benim gibi çok merak etmişsinizdir onca Çinliyi ip gibi hizaya dizen iradenin ne olduğunu?


1 Mart 2008 - Milliyet Televizyon

ALİ EYÜBOĞLU - Alice

TRT'de skandal son anda önlendi

TRT’nin yeni yarışması “Alaturka Solist”in İstanbul Radyosu’ndaki ön elemeleri az daha bir skandala neden olacaktı.
Bugünden itibaren TRT 1’de ekrana gelecek yarışmanın ön elemelerinin, Harbiye’deki İstanbul Radyosu’nda yapılmasının sebebi, buranın toplu ulaşım araçlarıyla çok kolay ulaşılan bir yer olmasıydı...
Yarışma için başvuruda bulunanlar ve jüri üyeleri daha önce kamuoyuna duyurulan saatte Harbiye’deki radyo binasındaydı...
Programın yapımcısı ve yönetmeni Şule Bekrioğlu ile ekibi de...
Ama elemeler bir türlü başlamıyordu.
Çünkü ortada ciddi bir sorun vardı.TRT İstanbul Bölge Müdürlüğü ve radyo yetkilileri, dış yapım olan “Alaturka Solist”in burada yapılacağına dair kendilerine bir yazı ulaşmadığı için naklen yayın aracına elektrik vermemekte kararlıydı...
Kriz sürerken TRT İstanbul Bölge Müdürü Abdullah Günday makamına gelince herkes, “Yetkili kişi geldi, sorun çözülür” diye beklerken tam tersi oldu...
Bekrioğlu’nun, “Dışarıda yarışmacılar ve basın bekliyor... İ
çeride de jüri üyeleri İnci Çayırlı, Ahmet Özhan ve Ercan Saatçi... Siz, görevlendirme yazısı gelmedi diye elektrik vermezseniz ve biz de çekimleri iptal etmek zorunda kalırsak, Hülya Avşar da geldiği gibi geri dönerse bu bir skandala dönüşür” sözleri Günday’ı daha da kızdırdı.
Bekrioğlu, TRT Bölge Müdürü ile uzlaşamayacağını anlayınca Genel Müdür İbrahim Şahin’le görüşmek için Ankara’yı aradı.
Bekrioğlu’nun Genel Müdürü aradığını öğrenen Günday, “Tamam görevlendirme yazısından vazgeçtim ama TRT İstanbul Televizyonu’ndan teknik konularda yetkili biri gelmeden elektrik veremem” deyince bu kez Ahmet Özhan devreye girdi.
Özhan’ın, “Biz şimdi elemeleri iptal edip buradan gidersek TRT’nin yarışmasını sabote eden bir TRT yöneticisi olarak bunun altından kalkabilecek misiniz?” diye başlayan konuşmasından sonra Günday karar değiştirip “Alaturka Solist” ekibine gerekli olan elektriği verdi de elemeler başladı.


Deniz Akkaya neden olmadı?

“Alaturka Solist”in İstanbul Radyosu’ndaki yaptıkları ön elemelerde yaşadıkları sıkıntıyla ilgili konuştuğum yapımcı ve yönetmen Şule Bekrioğlu’na, son günlerde ortaya atılan “Jüride aslında Deniz Akkaya olacaktı ama TRT onu veto edince yerine Hülya Avşar geldi” şeklindeki iddiayı da sordum.
Bekrioğlu, Akkaya’yı yarışmada imaj danışmanı olarak düşündüğünü ama anlaşamadıklarını, TRT’nin herhangi bir vetosunun söz konusu olmadığını söyledi.
Bekrioğlu, “Hülya Avşar’ın, Deniz Akkaya olmayınca onun yerine jüriye dahil olduğu da doğru değil. Çünkü, Deniz Akkaya için düşündüğüm konuma hâlâ bir isim arıyorum. Bu Siren Ertan da olabilir, Arzu Kaprol ya da Bahar Korçan da” dedi.
Konuyu Deniz Akkaya’ya da sordum.
O da şunları söyledi:
“Yapımcı Şule Bekrioğlu ile ‘Alaturka Solist’ için belli bir ücrette anlaşmıştık. Ancak daha sonra programın bütçesi kısıntıya uğradı ve doğal olarak bu bana da yansıdı... Halen Kanal 1’de hem çalışıyor, hem program yapıyorum. Ama bu yüzümü başka bir kanalda kullanmama engel değil. Bunu da ancak istediğim para verildiğinde yaparım. Alacağım ücret azalınca ben de projede yer almaktan vazgeçtim.”


“Muro” itirafçı olacak

Geçen hafta bir yazı yazmıştım “Kurtlar Vadisi Pusu”da sivrilen yeni bir karakter olan “Muro”yla ilgili...
Okumamış olanlar için kısaca özetleyeyim:
Dizinin son dönemlerinde iki karakter öne çıktı.
Biri “Yalçın Bulut” diğeri “Muro”...
Tekerleme gibi söylemleri, devrimci bakışıyla KVP fanatiklerinin ciddi ölçüde sempatisini kazanmış biri Muro.
Ama terör örgütünün eli kanlı bir üyesi olması nedeniyle tepki gösterenler de var Muro’ya...
Onlar da, “Terör örgütü mensuplarını bu kadar sempatik göstermeyin” diye tepki yağdırıyor Pana Film’e... Bu da açmaza düşürdü senaristleri ve yapım şirketini haliyle...
“Tehlike çanları Muro için çalıyor” başlıklı yazıma Milliyet okurlarından gelen “Muro’ya dokunmayın”, “Onu ajan yapın”, “Muro itirafçı olsun, örgütten ve ölmekten kurtulsun” şeklindeki yorumlar senaristlere ışık tutmuş olacak ki o yönde bir tercih yaptılar...
Muro’yu öldürmeyecekler. Dizide sempatik terörist isteyenlerin baskısından da şöyle kurtulacaklar:
Muro’ya terör örgütünün çirkin yüzünü gösterip onu doğru yola döndürecekler...
İçindeki “insan sevgisi” ile “örgüt” arasında bir tercih yapacak.
“Başkan”ı onu öldürmesi için sağ kolu “Çeto”yu görevlendirince de “Muro”nun “devrimci devreleri” atacak.
Örgüt onu, o örgütü satacak.Artık “itirafçı” mı olur, yoksa devletin yeni ajanı mı bilemem?
Ama öğrendiğim o ki, “Muro” eninde sonunda “insanlık”la “örgüt” arasındaki tercihini “insanlık”tan yana kullanacak...

14 Mart 2008 – MİLLİYET
ALİCE – Ali Eyüboğlu

Düştüğümüz grup bizi “Deli”rtecek


Bu yıl ülkemizi Eurovision’da temsil edecek “Mor ve Ötesi”nin “Deli” adlı şarkısının TRT 1’in ana haber bülteninde tanıtıldığı akşam ve sonrasında, “Bu şarkıyla derece yaparız” şeklinde oluşan havayla hiç de uyuşmayacak bir yazı bu...

Neden mi?

Nedeni Eurovision tarihinin ortaya koyduğu tablo...

Zira Türkiye’nin yarı finalde düştüğü 2. gruptan çıkıp finalde yarışması imkânsız değil ama zor...

Bu benim iddiam ya da kehanetim değil...

Eurovision tarihinin ortaya koyduğu tablo bu...

Bu yıl, beş ülke dışındaki tüm adaylar, iki ayrı grupta finalist olabilmek için yarışacak.

Birinci gruptan 10, ikinci gruptan da 10 ülke final için vize alacak.


Kötü bir gruba düştük


Türkiye, Belgrad’daki kura çekiminde bize şimdiye kadar en az oy veren ülkelerin bulunduğu gruba düştü.
Grubumuzdaki 18 ülke şöyle:Hırvatistan, Danimarka, Bulgaristan, Portekiz, Ukrayna, İsviçre, Makedonya, İzlanda, Güney Kıbrıs, Letonya, Beyaz Rusya, Macaristan, Arnavutluk, İsveç, Litvanya, Gürcistan, Çek Cumhuriyeti ve Malta...

Grubumuzdaki ülkelerden Çek Cumhuriyeti, 10 yıldır bize hiç puan vermedi.

Beyaz Rusya ile Letonya, 10 yıldır bize bir kez puan verdiler, o da yarışmanın İstanbul’da yapıldığı yıl üçer puan.

Gürcistan ve Letonya, şimdiye kadar birer kez o da ikişer puan verdi Türkiye’ye...

Macaristan’dan 10 yılda bir defa Kenan Doğulu sayesinde bir puan alabildik.10 yılda Türkiye’ye verdikleri puanların toplamı 10 puanı bulmayan üç ülke daha var grubumuzda; Ukrayna, Malta ve Portekiz.


Bize puan vermiyorlar


Eurovision’da kurulduğu günden bu yana hangi ülkenin, hangi ülkeye kaç puan verdiğinin sayfalarca listesi var elimde.

Ancak ben yer nedeniyle son 10 yılın tablosunu çıkardım, günümüz dünyasını daha iyi ifade ettiği için...

Bu tablonun ortaya koyduğu tablo ise şu:

Sertab Erener’le Eurovision tarihinde ilk kez birincilik kazandığımız yılda bile, bu yıl grubumuza düşen 18 ülkeden aldığımız toplam puan 43’tüÖ O yıl birinciliği 167 puan toplayarak kazandığımız gerçeğini dikkate alınca 2008’de nasıl bir gruba düştüğümüz daha iyi anlaşılıyor.

Eurovision’da Türklerin yaşadığı Almanya, Hollanda, Fransa gibi ülkelerden gelen SMS’ler bize asıl puanları kazandırıyordu.Sayfadaki tablodan da anlaşılacağı gibi son 10 yıldır Eurovision’da aldığımız toplam puanların en fazla üçte birini veriyor bize bu yıl grubumuza düşen 18 ülke...


Özveren: Finale çıkamayız


Türkiye’de “Eurovision “denince akıllara ilk gelen isim olan Bülent Özveren’le de konuştum bu tabloyu...

O da aynı görüşte...

Özveren, “Bu gruptan çıkmamız için 60 - 70 puan almamız lazım ama 40 puan bile alamayız bu ülkelerden. Tarihinde bize hiç oy vermemiş ülkelerle aynı gruba düşmemiz büyük talihsizlik” deyip, “Mor ve Ötesi”nin finale çıkamayacağını söyledi.

Bu yıl yarı finalde Türkiye’ye oy veren ülkelerin çoğundan mahrum olduğumuz için bizi finale taşıyacak 60-70 puanı bu, Türklere karşı cimri ülkelerden elde etmemiz olanaksız.

Bu sene Eurovision’da durum “Mor ve Ötesi” dememin sebebi de bu.

“Mor ve Ötesi”nin “Deli”si de bu talihsizliğe son verecek bir parça değil.

Hoş, “Mor ve Ötesi” grubu bir yandan “Deli” şarkısını söyleyip bir yandan da ağızlarıyla kuş tutsalar bile bu ülkelerden yüksek puan almaları zor.

Çünkü bu ülkeler, puan verirken “aslan payı”nı “komşuları”na ikram ediyor.

Ama gönülden dileğim şu:

Keşke bu cimri ülkeler “Deli”yi dinledikten sonra bir “Deli”lik yapıp, “Mor ve Ötesi”ne puan yağdırsa...
MİLLİYET - 16 Mart 2008 Pazartesi
ALİCE - Ali Eyüboğlu

Meslekleri Efes Kızı olmak

19 Mart 2008 - Milliyet

CAFE SOHBETLERİ


ALİ EYÜBOĞLU


Efes Kızları’nda önce dansçıydı şimdi takımın koordinatörü. Müjgan Madanoğlu Şeker 13 kişilik ekiple haftanın beş günü çalışıyor.

“Maçın gidişatına göre hareket ediyoruz. O anda sıcak bir ortam olmuşsa klasik müzikle çıkıyoruz. Koreografiyi ambiyansa göre yönlendiriyoruz” diyor.
Geçen hafta elime ulaşan Efes Kızları’na ilişkin dosyadaki bilgiler ve fotoğraflar bir hayli ilgimi çekti. Çünkü, maç öncesi veya maç arasında müzik eşliğinde sergiledikleri danslarla Efes Pilsen Basketbol Takımı’na ve taraftarlarına moral motivasyon sağlayan Efes Kızları’nı oluşturan 13 kişiden 12’si, ya üniversite mezunu ya da üniversite öğrencisiydi.

Bu kızların nasıl seçildiğini, nasıl çalıştıklarını, ne kadar kazandıklarını ve amigo ya da ponpon kızların bu işi hobi mi yoksa meslek olarak mı yaptıklarını öğrenmek için 34 yaşındaki koordinatörleri Müjgan Nadanoğlu Şeker’le, eşi Alkan Şeker’in Spor Müdürü olarak görev çalıştığı Kanyon’daki MAC Sports Center’da konuştuk.


Marmara Üniversitesi Spor Yüksek Okulu mezunusunuz. Efes Kızları’nda önce dansçıydınız, şimdi takımın koordinatörüsünüz. Okula başladığınızda hedefiniz neydi, şimdi hedefin neresindesiniz? Biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Annem ev hanımı, babam kaptan. Maltepe’de doğdum,spor hayatım okulda başladı. Dans hep hayatımda vardı. Spor Akademisi’nde ilk senede bir spor markasının dans takımının elemeleri oldu. Oraya girdim. Ama hedefim hep bir dans takımımın olmasıydı. Sonra sportif bir dans grubuyla çalışmaya başladım. Aerobik ve dans takımında yarıştım, Türkiye birinciliklerim var. Şimdi de Efes Kızları’nın başındayım... Hedefime ulaştım yani...


‘Her şey dansla bitmiyor’


Efes Kızları’na katılmanız nasıl oldu?
2002 yılında dansçı olarak seçmelere katıldım ve seçildim. Bir sezon dans ettim, ikinci sezon koreograf oldum, üçüncü sezon koç oldum, şimdi de koordinatörlük yapıyorum.


Efes Kızları’nın hikâyesini anlatır mısınız? Sabah “Biz Efes Kızlarıyız” diye mesaiye mi başlıyorlar, yoksa maçtan maça mı onların işleri?
Efes Kızı olmak bir meslek. Haftanın beş günü dört saat çalışıyorlar. Onun dışında hafta sonları maçımız oluyor. Euro Lig’den elenene kadar hafta arası akşamları da maçımız oluyordu. Haftanın beş günü artı hafta sonu da çalışıyorlar.


Efes Pilsen takımı o kadar çalışıyor mu ki?
Çalışıyor. Kızlar sigortalılar. Servisleri, yemekleri var. Onların da mesleği bu...
Asgari ücret mi alıyorlar?


Asgari ücret değil tabii ki aldıkları... Belli bir maaş ve artı primleri var. Para işlerine girmeyelim... İyi kazanıyorlar.


Peki kızları nasıl buluyorsunuz?
Seçmeler yapıyoruz. Bu sene seçmeleri yaparken hamileydim üstelik. Evime bile çağırdıklarım oldu eleme yaparken...


Evinize çağırdığınız zaman ne yapıyorsunuz?
Evde dans stüdyosu gibi bir bölüm var. Orada kameraya çekiyorum. Sonra o görüntüleri Efes Pilsen’e izletiyorum. Şayet beğenilirse tekrar seçmeye çağırıyoruz.


Şu anki 13 kişiyi kaç kişi arasından seçtiniz?
300 kişiyi falan görmüşümdür. Oturup sohbet ediliyoruz. Belli bir disiplin anlayışı var Efes Pilsen Spor Kulübü’nün... Ona uyum sağlayabilecek mi? Her şey dans etmekle bitmiyor.


Özel hayatına, yaşantısının kulübe zarar verip vermeyeceğine mi bakıyorsunuz?
Aynen öyle... Özel hayat çok önemli.


Efes’i tutmak mecburiyeti var mı?
Evet bunu da soruyorum. Çünkü Efes Kızı olabilmek için takımına gerçekten yürekten bağlı olmak gerekiyor. Benim takımda Fenerli, Beşiktaşlı arkadaşlarım da vardı. Ama hepsi dönüş yaptı artık.


Efes Kızları, takımın basket maçı olmadığı zamanlarda da dört saat çalışıyor mu?
Sezon bittiğinde 15 günlük bir iznimiz oluyor. Ondan sonra mini cub’lar oluyor. Temmuzda bir ara veriyoruz, Ağustosta yeniden çalışmalara başlıyoruz.


Deplasmana gidiyor musunuz?
Hayır. Sadece Abdi İpekçi’de takımın ev sahibi olduğu maçlara gidiyoruz.


Takım deplasmana gidince sizin için tatil yani?
Ev sahibi takım izin vermiyor. Sonuçta ev sahibi takımın da kendi dans takımı olabilir.


Var mı öyle takımlar?
Beşiktaş yaptı, Fenerbahçe denedi, tutturamadılar. Türk Telekom’un var sanıyoruz, hâlâ devam ediyor. Efes Pilsen kadar kimse ciddi bakmadı bu işe...


Seyircilerden tezahürat alıyor musunuz? Futbol kulüplerinde işler kötü gidince seyirci “Sen oyna başkan, sen oyna” diye bağırır. Sizde de “Siz oynayın kızlar” diye tempo tutuyorlar mı?
Bize de yapıyorlar. Maç oynanırken biz kenarda bekliyoruz. Uzun zaman mola alınmayınca seyirci “Hoca mola, mola” diye bağırıyor ki mola alınsın da biz çıkıp dans edelim diye...


Bir maç sırasında ortalama kaç defa çıkıp dans şov yapıyorsunuz?
Ortalama 10 defa.


Efes Kızları’nın mutlaka uymak zorunda olduğu ilkeler neler?
Spor Kulübü’nün disiplin anlayışına uygun yaşamak. Fiziğini korumak. Dansta kendini geliştirmek ve eğitimli olmak.


‘Ortamı sakinleştiriyoruz’


Ne kadar katkınız oluyor Efes Pilsen takımına?
Çok oluyor. Biz takıma sadece gaz vermiyoruz. Bazen de ortamı sakinleştiriyoruz. Maçın gidişatına göre hareket eden bir ekibiz. O anda sıcak bir ortam olmuşsa hareketli müzik yerine klasik müzikle çıkıyoruz. İnsanları yatıştıracak bir dansla çıkıyoruz. Hem takımımızı, hem seyircimizi rahatlatmak için. Ama diyelim ki seyircimiz çok sessizleşti, takımın da morale ve desteğe ihtiyacı var, hemen ona göre bir performansla sahne alıyoruz. Koreografiyi ambiyansa göre yönlendiriyoruz. Bazen spor kulübümüzün yöneticilerinden bana mesaj geliyor. Bazen de ben kendim karar veriyorum buna. Ben de bir teknik direktör gibiyim orada, taktik veriyorum. Yeri geliyor çıkmıyoruz.


Posta mı koyuyorsunuz takıma?
Stres yapılmaması gereken bir ortamdır, berabere gidiyordur maç. Hiçbir şeye dokunmamayı gerektiren bir durumdur, çıkmıyoruz o zaman. En ufacık bir şey o sessizliği, büyüyü bozar ya... Onu yapmak istemiyoruz. Aslında zor bizim işimiz.


Rakip takımın moralini bozmak için de bir şeyler yapıyor musunuz?
Varlığımız rakip takımın moralini bozmaya yetiyor. Çünkü sadece Efes’in böyle bir takımı var.


Kızların başka bir iş yapmasına, ne bileyim bir dizide, klipte oynamasına izin var mı?
Kurumsal logomuz altında Efes Kızları olarak teklifleri değerlendiririz ama kızlarımızın ferdi olarak öyle bir şey yapmalarına izin vermiyoruz.


Mesai dışındaki özel hayatlara da karışıyor musunuz?
Efes Pilsen markasına zarar vermedikten sonra ne yaptıkları ilgi alanımıza girmiyor. Ama markamıza zarar veren bir şey yaptıkları zaman çok katıyız bu konuda direkt yollarımızı ayırırız.


‘Hamilelikte 20 kilo aldım’


İkiz bebekleriniz var. Kaç yıllık evlisiniz?
5.5 yıl oldu.


Eşinizle okuldan mı tanışıyorsunuz?
Marmara Üniversitesi’nde aynı gösteri, şov grubundaydık.


İkizlerinizin adları ne, kaç aylık oldular?
Mehmet ve Mira... Sekiz aylıklar henüz...


13 genç kızla uğraşmak mı zor yoksa sekiz aylık ikizlerle mi?
Buna net bir cevap verebilirim, 13 kızla uğraşmak daha zor..


Hamilelikte kaç kilo aldınız?
Hamile kalmadan önce 55 kiloydum. Hamilelikte 20 kilo aldım. Şu anda 57 kiloyum. İki kilo fazlam var, onu da kesinlikle vereceğim.

Dizi arkadaşıyla aşk, evliliği bitirdi



Star TV'de yeni başlayan “Serçe” adında bir dizi var... İster inanın, ister inanmayın ama “Serçe”de olup bitenler, dizinin kahramanları arasında yaşananlar kadar ilginç değil...
Dizinin yapımcısı ve senaristi Sergin Akyaz - ki başrol oyuncusu Saruhan Hünel’in eşidir -, yönetmeni Tunç Davut, başrol oyuncuları ise Saruhan Hünel ile Başak Parlak...
Hikâye de, bu dört kişi arasında geçiyor...Olayı önce “Serçe”nin başrol oyuncusu Saruhan Hünel cephesinden anlatayım.
Saruhan Hünel, dizinin senaristi ve yapımcısı olan eşi Sergin Akyaz’dan boşanmak için mahkemeye başvurdu.
Saruhan Hünel, avukatı aracılığıyla mahkemeye verdiği dilekçede boşanmak için bir dizi ilginç gerekçe sıraladı.
Neler mi?
İşte o ilginç ayrıntılar:
“Lenf kanseri ve şeker hastalığı döneminde sürekli yanında olduğum, bir dakika bile yanından ayrılmadığım eşim iyileşince aşırı kıskanç oldu. Bu yüzden önce evi terk etti, sonra evin kapı kilidini değiştirdi. Ayrıca dizinin yönetmeni Tunç Davut’un evinde bir gün geçirip beni aldattı. Ayrıca ofiste dövüldüm.”
Bu madalyonun bir yüzü...
Gelelim madalyonun öbür yüzüne...
Bu da işin Sergin Akyaz cephesi...
Eşinin gece yarıları biriyle sürekli mesajlaştığını fark eden Akyaz, fırsat bulunca Saruhan Hünel’in cep telefonunu kontrolden geçirir.
Akyaz, eşinin telefon rehberinde “Başak Çiçekçilik” adına kayıtlı numarayla sürekli mesajlaştığını saptayınca o numarayı arar.
“Başak Çiçekçilik” dizinin kadın başrol oyuncusu Başak Parlak çıkar.Akyaz, Parlak’ı karşısına alıp bunun hesabını sorar.
Saruhan Hünel’in bu hafta Milliyet Televizyon’da yayımlanan söyleşisinde “O, geleceğin Hülya Avşar’ı olacak” dediği Başak Parlak, bunun tek taraflı bir aşk olduğunu iddia eder.
Bu olaydan sonra eşiyle tartışan Sergin Akyaz, soluğu dizinin yönetmeni Tunç Davut’un evinde alır.
Akyaz, içip içip “Serçe”nin yönetmenine içini döker.
Tunç Davut, “Bu kafayla eve gidersen kavga edersiniz” deyip Akyaz’ı o gece evinde misafir eder.
Eşinin geceyi yönetmenin evinde geçirmesini içine sindiremeyen Hünel’le Tunç Davut, ofiste birbirine girer.
Hünel, ofiste dövüldüğü, yönetmen Davut ise Hünel’in kendisine bıçak çektiği iddiasında.
imdi eğri oturup doğru konuşmak gerekirse bu olay, dizilerin hayal ürünü senaryolarından daha ilginç değil mi?
Aşk, ihanet, intikam, aksiyon, entrika ne ararsan var...

800 bİn YTL’lİk yemek

TMSF Başkanı Ertürk, “Eşkıya”larla barıştı!

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk, geçen ay “eşkıya” benzetmesi yaptığı müzik sektörünün meslek örgütleriyle arasındaki buzları eritmeyi başardı.
Ertürk’ün kendilerine yönelik ağır ithamlara tam sayfalık gazete ilanıyla yanıt verip, TMSF Başkanı’na “Ya ispat et, ya da istifa et” çağrısı yapıp, dava açma kararı alan dört meslek birliğinin yöneticileri ile Ertürk, Ortaköy’de bir restoranda buluştu.
Daha önce Ertürk’ün, “TMSF’ye gelsinler görüşelim” davetini kabul etmeyen MÜYAP, MÜYORBİR, MSG ve MESAM Başkanları, “hatırlı aracılar”ı kıramayınca bu yemek davetini kabul etmek zorunda kaldı.
MÜYAP Başkanı Bülent Forta, MESAM Başkanı Ali Rıza Binboğa, MSG Başkanı Garo Mafyan, MÜYORBİR Başkanı Ali Kocatepe’nin yanı sıra Avrupa Müzik’ten Cengiz Erdem’in de iştirak ettiği yemek davetinde TMSF’den sadece Ahmet Ertürk yoktu.
Ertürk’ün beraberinde Fethi Çalık, Mehmet Akif Yaşin ve Orhan Seyfi Güner de vardı yemekte.Ertürk, TMSF’de üstlendikleri görev nedeniyle işlerini yaparken gerçekten de “eşkıya”lara karşı mücadele verdiklerini, dört meslek birliğinin hakkında verdiği gazete ilanında yazılanları okuyup, HABERTÜRK’te konuk oldukları telif konulu tartışmayı izledikten sonra onlar için söylediği sözlerden dolayı pişman ve üzgün olduğunu iletti.
Barış çubuğunun tüttürüldüğü yemekte meslek birliklerinin Ertürk hakkında açacakları davalar değil ama TMSF hakkında telif ihlâli nedeniyle açılmış 50 civarındaki dava da gündeme geldi.
800 bin YTL hemen ödenecekErtürk, yönetimi TMSF’de olan televizyon ve radyoların dava konusu olan 800 bin YTL civarındaki telif borcunun hemen ödenmesi için arkadaşlarına talimat vereceğini söyledi.
Ertürk, ayrıca yönetimi TMSF’de olan medya kuruluşlarından telif anlaşması yapmamış olanların da hemen anlaşma yapacaklarını beyan etti.Meslek birliklerinin başkanları da TMSF Başkanı’nın bu iyi niyetli adımlarını karşılıksız bırakmadı.
Onlar da açılan davalardan feragat ve açılacak davalardan vazgeçme konusunu yönetim kurullarına götürüp sulh için söz verdi.
Böylece taraflar arasındaki sorun da bir kalemde halledildi...


18 Mart 2008

MİLLİYET

ALİCE - Ali Eyüboğlu