31 Mart 2008 Pazartesi

"Koca Kafalar" Evrim geçirdi!




Kanal D’nin Özgü Namal’ın sunuculuğunda yeni bir “yaz projesi” olarak ekrana getirdiği, iyi reyting elde edince de kış sezonunda da sürdürdüğü “Koca Kafalar” yeni formatı ve yeni sunucusuyla yeniden ekrana dönüyor.
Abdullah Oğuz’un yazıp, yönettiği “Mutluluk” filmindeki rolüyle ödül üstüne ödül alınca sinemacıların yeniden gözdesi olan Özgü Namal, bu yaz peşpeşe çekeceği yeni film projeleri için “Koca Kafalar”dan izin istedi.
“Koca Kafalar”ı 14 hafta boyunca Özgü Namal’a sunduran yapımcı, bu kez de yine çıtı pıtı birini buldu sunucu olarak. Bu arada programın formatı da değişti.
Artık konuklu ve seyircili olarak ekrana gelecek “Koca Kafalar”ı Evrim Akın sunacak.




Küçük Armutlu’da bir DÜKKÂN!



Raks Müzik’in müzik sektörünün en büyük oyuncusu olduğu dönemde şirketin 4-5 prodüktöründen biri olan Ömer Rıza Çam, şimdilerde filmcilik ve dizi yapımcılığı işleriyle uğraşıyor.
Ortakları Ayşe Medranve Nilgün Sağyaşar’la birlikte birlikte FOX’a “Yemin”, “Bez Bebek” ve “Üvey Aile” dizilerini yapan Çam, bana olan yemek sözünü yerine getirmek için arayıp, “Hakkasan’a gidelim mi?” dedi. Olur dedim. Sonra yine arayıp şu teklifte bulundu:
“Hakkasan’da öğlen servis yokmuş. Papermoon’a mı gidelim, yoksa yeni bir yer var Dükkân diye oraya mı?”
Son günlerde adını duyduğum ama gitmediğim bir yer olduğu için “Dükkân” dedim.
“Dükkân”, Emre Mermer ve Defne Koryürek adlı üniversite eğitimi almış iki ortağın, ekranlarda hep polis barikatlarına karşı yaptıkları saldırılarla izlemeye alışık olduğumuz Etiler’in bitişiğindeki gecekondu mahallesi Küçük Armutlu girişinde bir yer...
Küçük bir kasap dükkânından son günlerde İstanbul’un en popüler restoranlarından birine dönüşen yerin öyküsü, aslında başlı başına irdelenmesi gereken bir konu... Çünkü, bu “Dükkân” iyi ve farklı bir şey yaptığınız zaman semtin hiç mi hiç önemli olmadığını ortaya koydu. Rüyasında bile Küçük Armutlu’dan geçmek istemeyen seçkinler, bugün yemek için oraya gidiyorsa bunun sebebi iyi araştırılmalı.



‘Dizi Magazin’ciler,


emeğe saygı lütfen!



CİNE 5’teki “Dizi Magazin”i hazırlayanlara bir çift lafım olacak.
Yazılarımın o siteden bu siteye internette tur atarken imzasız kalmasına alıştım artık...
Hatta yazımı kaynak göstermeden olduğu gibi kullanan bir siteden onu kopyalayıp kendi sayfasına yapıştıranların, haberin kaynağı olarak kopyayı çektikleri siteyi göstermelerini de kanıksamaya başladım.
Ama ortalıkta ulusal bir kanalda program yapıp da, emeğe saygı göstermeyenlere bir türlü alışamadım...
Sözüm CİNE 5’teki “Dizi Magazin”i hazırlayanlara...
“Serçe” dizisinin başrol oyuncusu Saruhan Hünel, eşi ve rol arkadaşıyla aralarında olup bitenleri anlattığım yazıyı kaynak göstermeden kullandınız.
Aynı şekilde “Muro itirafçı” olacak yazımı da...
Yazdıklarımı satırına bile dokunmadan kendi metninizmiş gibi ekrana taşımaktan utanmıyorsunuz da bu haberin kaynağını belirtmeden niye imtina ediyorsunuz.
Emeğe saygı lütfen...
Siz bu saygıyı göstermezseniz Telif Yasası çok açık, bunu size yargı öğretir.



TRT Yasası’na büyük tepki var



TBMM’nin gündeminde yer alan TRT Yasası’na müthiş tepki var... Bu tasarının yasalaşması halinde TRT’nin yok edileceğini düşünenler “TRT Hepimizin Sahip Çıkıyoruz” kampanyası başlattı. Kampanyayı açanlar ve destekçileri 29 Mart Cumartesi (bugün) saat 12.00’de şarkılarla, türkülerle İstiklal Caddesi’nde ve İzmir Karşıyaka’da yürüyüp, açtıkları imza kampanyasına destek isteyecek.
www.trthepimizin.org adlı sitedeKESK Haber-Sen’in büyük ilgi gören kampanyası bakın nasıl anlatılıyor:
“TRT Türkiye’nin belleğidir.
TRT, Türkiye’nin dünyadaki sesi; dünyaya açılan gözü, kulağıdır.
TRT, yolcuya yoldaş, gurbetçiye kardaş, esnafa arkadaş, ev kadınına sırdaştır.
TRT, Türkiye’nin şarkısıdır, türküsüdür; neşesidir, hüznüdür... Nineyle torunu, Edirne’yle Ardahan’ı, dün ile bugünü, bugün ile yarını bağlayan köprüdür.
TRT, Türkiye’dir. TRT, dündür, bugündür, yarındır!
TRT, Arkası Yarındır, Radyo Tiyatrosudur, Çocuk Saatidir, Halk Ozanlarıdır, Halk Hikâyeleridir...
TRT, yurttan seslerdir, beraber ve solo şarkılardır, çoksesli müziktir, cazdır...
TRT, Gezelim Görelimdir, Haber Anadolu’dur, “Şimdi haberler”dir...
TRT, okuldur. TRT’nin koridorlarından, stüdyolarından geçmemiş kaç usta televizyoncu, radyocu, programcı, haberci, ses ve saz sanatçısı vardır?
TRT 7 bin çalışanıyla; 7 TV kanalı ile 4 ulusal, 8 bölgesel, 1 yerel, 1 uluslararası radyo kanalı üzerinden 27 dilde yayın yapıyor. BBC’nin ise 25 bin personeli var.
AKP Hükümeti tarafından hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen yasa tasarısı ile TRT yok edilmek isteniyor.
Bu yasa tasarısı yasalaşırsa;
TRT, her ay kendisine kamu hizmeti anlayışı ile yayın üretmesi için para aktaran halkımıza hizmet etmek yerine ticari bir işletmeye dönüşecek.
Belleklerimize kazınan eserler; onları yaratan, yorumlayan sanatçılar olmayacak.
Müziğimiz, piyasanın ticari kaygılarına; patronların kâr hırslarına; televole ekranlarının yoz ellerine teslim olacak.
Ülkemizin deneyimli, birikimli, programcıları, habercileri, yayıncıları herhangi bir kamu kurumunda gizli işsizler ordusuna katılacak.
Milletvekillerine sesleniyoruz:
gelen yasa tasarısı, bu ülkenin değerlerinin, birikimlerinin, belleğinin yok olmasına yol açacaktır.
TRT Halkındır, Yok Edilemez!
Bu tasarıya HAYIR deyin!”
“Susma haykır, TRT halkındır” kampanyası bakalım nasıl sonuç verecek?
29 Mart 2008 - Milliyet Televizyon
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Etik davrandık, suçlu sayıldık!

Paris Hilton’un Les Ottoman’daki bir grup gazeteciyle yapacağı yuvarlak masa sohbetine niye katılmadığımı cuma günü yazmıştım.
Ancak cumartesi günü Sabah’ta Hıncal Uluç’un ve Hürriyet’te de Mevlüt Tezel’in Paris Hilton’la yapılacak o toplantıya gitmeyenlere (Akşam’dan Oray Eğin, Sabah’tan Rahşan Gülşan ve ben) dair yazdıklarından sonra yeniden bir şeyler yazma gereği doğdu.
“Miss Turkey 2008 Yarışması” için Kanal 1’in hazırladığı ilginç bir ilan vardı.
Ne diyor orada?
“Türkiye’nin yeni güzelini Paris Hilton seçiyor.”
Peki gerçek öyle mi?
Değil...
Türkiye’nin yeni güzellerini Paris Hilton’un da aralarında bulunduğu Hıncal Uluç, Prof. Dr. Onur Erol, Deniz Akkaya, Okan Bayülgen, Nurgül Yeşilçay, Özcan Sandıkçıoğlu, Ahu Aysal, Fatoş Yalın, Fatih Aksoy ve Yüksel Evsen’den oluşan jüri seçti.
O jüride ben olsam, o ilandan sonra bunu “onur meselesi” yapar madem Paris Hilton seçecek bana zaten gerek yok, der gitmezdim...
Ve cumartesi günü Hıncal Ağabeyimizden bu ilan üzerine şöyle bir yazı beklerdim:
“400 bin YTL ödeyip Paris Hilton’u buraya getirdiniz. Kanal 1’e bu sayede birkaç milyon dolara bedel tanıtım yaptınız, iyi de ettiniz... Keşke birkaç kuruş daha harcayıp o gece orada ne olup bittiğini jüri koltuğunda oturan Paris Hilton’un kulağına iletecek bir sistemi de kursaydınız. Zavallı Paris, o gece bu yüzden olaylara Fransız kaldı. Mehmet Ali Erbil bir şeyler söylüyor, salon yıkılıyor ama Hilton ne olduğunu anlayamadı. Güzellere neler sorulduğunu, onların ne yanıt verdiğini anlayamadan sadece fiziklerine bakarak oy verdi.”
Ama Hıncal Ağabeyimiz bu konuyu değil de bizi yazdı.
Üstelik de “sap”la “saman”ı karıştırdı, “elma”yla “armut”u topladı.
Gelelim Hürriyet Kelebek’teki “Kelebek Ajanı” Mevlüt Tezel’in “Paris’le röportaj yapmayanlar fıkra kahramanı olarak anılacak” başlıklı yazısına.Tezel, bizim için “Hiç de öyle ‘etik davrandık’ ayağına yatmasınlar... Paris geliyor diye bir hafta yayın yap, içtiği suyu bile sürmanşete çıkar, sonra da ‘Yok ben almıyorum’ de. Buna kargalar bile güler” diye yazmış.
Tezel haklı!
Hilton Türkiye’ye gelince gerçekten de kargaları bile güldüren gariplikler oldu.
Örneğin CNN, Paris Hilton’un havaalanında karşılanması sırasında çıkan kavgayı ve bir kişinin yaralanmasını “Şaşırmış olmalılar” diye haber yaptı.
Paris Hilton, “etikçiler”in protesto ettiği sohbet toplantısına katılan Tezel ve arkadaşlarına Türk paparazzilerin “Çok vahşi” olduğunu söyledi.
Hilton ayrıca, her medya ordusunu etrafını kuşattığında fotoğraf makinesini menajerine verip Türkiye’de ne denli ilgi gördüğünün fotoğrafını çektirdi.
Gazeteciler “etik” davrandıkları için “suçlu” ilan edildi.
Kargalar “şöhretlerin karşısında ezilenlere” değil de “etik davrananlara” gülüyorsa o zaman Müslüm Gürses’ten şu şarkıyı dinleyip, içmeli:“Çok sevdim suç sayıldı, hiç sevmedim kabahat.”


Hıncal Uluç
Kanal 1’de
program yapacak

Söz Hıncal Ağabey’imizden açılmışken onunla ilgili yeni bir gelişmeyi de aktarmak isterim.
Son günlerde Hıncal Uluç’un bir yazısından sonra Sabah’tan ayrılıp Ciner Grubu’na geçeceğine ilişkin söylentiler yine artmaya başladı.
Bu proje de, sanırım o söylentiyi kuvvetlendirecek nitelikte.
Ali Kocatepe, Hıncal Uluç ve Ünal Özüak, yıllar önce TRT’de pazar günleri eğlence programı yapıyorlardı.
Aynı ekip şimdilerde yine bir araya geldi.
Bu kez programı yapacakları yer Kanal 1.
Yani Ciner Grubu’nun amiral gemisi...
Program aslında 6 Nisan’da başlayacaktı ama yapılan çekimlerde istenilen sonuç elde edilemediği için yayın tarihi ertelendi.
Ali Kocatepe ile bir bayanın - ki henüz bu konudaki arayışlar sürüyor- sunacağı “Tele Pazar”da Hıncal Uluç da konuklarla sohbet edecek.
Programın yapımcısı ise yıllar önce olduğu gibi yine Ünal Özüak olacak...


Vergi listesinde adı
açıklanmayan iki sanatçı kim?

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Yıllardır vergi rekortmeni sanatçılar listesinde hep zirvede yer alan Hülya Avşar’ın bu yıl ilk 10’a bile girmesinin zor olduğunu yazmıştım.
Defterdarlık listeyi açıklayınca ortaya çıktı ki, Cem Yılmaz birinci, az bir farkla Seda Sayan ikinci, Mehmet Ali Erbil üçüncü.
İstanbul Defterdarlığı’nın sanatçıların ödedikleri vergileri listeleyip kamuoyuna açıkladığı günden bu yana bu konuyu yakından takip eden bir gazeteci olarak ilk kez bir şeye tanık oldum.
Vergi listesinde ilk kez iki sanatçı adının açıklanmasını istemedi.
468 bin YTL vergiyle 12. sırada yer alan sanatçıyla, 257 bin YTL ödeyeceği için listeye 22. sıradan giren sanatçının kim oldukları açıklanmadı.
Bu işadamları ve şirketler listesinde sıkça karşılaştığımız bir durumdu ama sanatçıların listesinde ilk kez bu oldu...
Okan Yalabık ve Nilgün Belgün’ün yer aldığı listede Hülya Avşar, Sezen Aksu, Tarkan, Özgü Namal, Bergüzar Korel, Nilüfer, Ajda Pekkan gibi starların olmaması ilginç.
Hadi diyelim ki Hülya Avşar, TMSF’ye ödediği para yüzünden iflasın eşiğine geldi.
Ya diğerleri?
Bu sanatçılardan bir kısmı aynı zamanda şirket sahibi.
O nedenle kazançlarının bir kısmını “Kurumlar Vergisi” olarak ödeyeceği için salt gelir vergileriyle 25 kişilik listeye girmeyebilirler.
Şirket sahibi olmayanların da artık sığınacağı adres belli.
Listede adının açıklanmasını istemeyen iki kişi var ya onlar şimdi şov dünyasındaki pek çok vergi fukarası ünlünün can simidi olacak.Listede adını göremediklerimizden kime sorsak şimdi “Adımın açıklanmasını istemedim” diyecek.

31 Mart 2008 - MİLLİYET
Ali Eyüboğlu - ALİCE

28 Mart 2008 Cuma

"Soytarı" Cem, kırdı geçirdi

Beyoğlu Belediyesi ile TÜRSAK Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği “Yeşilçam Ödülleri”nin Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki gecesine giderken bu denli eğlenebileceğimi tahmin etmiyordum.
“Yeşilçam Ödülleri” ilk kez düzenlenen bir yarışma...
O nedenle bardağın boş değil de dolu yanına bakacağım...
Ödül töreninde sahnede olduğu birkaç dakika içinde söyledikleriyle salonda kahkaha fırtınası koparan Cem Yılmaz’la, daha önce onun hakkında “soytarı” diyen İlyas Salman’ı ilk kez aynı çatı altında görür de, yan yana getirmez mi magazinciler...
Tuhaf bir muhalif olan Salman’ın Yılmaz’ı görünce geri adım atacağını sananlar yanıldı.
Çünkü İlyas Salman, Cem Yılmaz’ın “soytarı”lığı konusunda kesin kararlıydı.
Salman bu kez sadece Yılmaz’a layık gördüğü unvanı biraz özelleştirdi:
“Memlekette soytarı çok ama bu en iyisi.”
Müjdat Gezen araya girip “Kültür sarayı soytarısı demek istiyorsun değil mi İlyas?” diye durumu idare etmeye çalıştı ama Salman, kendini salmıştı bir kere...
Salman, bu kez de Yılmaz’ın küpelerine taktı. Salman, “Küpelerin çok yakışmış. Karımı boşayıp seni alacağım” demesin mi?
Yılmaz da bunun üzerine , “Bu haberi verirken alt yazı kullanacaksınız, değil mi?” diyerek müsaade istedi.


Bergüzar’ı çıldırtan soru

Basın mensupları Korel’i, parmağındaki tek taş nedeniyle sıkıştırdıkça sıkıştırdı.
Korel, “Bu konuları konuşmayı sevmiyorum” deyip işi geçiştirmeye çalıştı ama ne fayda...
Genç oyuncu, parmağındaki tek taşın kendisini Tan Sağtürk’e nişanlayan bir yüzük olduğunu medya baskısıyla kerhen de olsa kabul etti.
Basın mensupları ile Korel arasındaki keyifli sohbet sürerken bir muhabir müthiş ilginç bir “iş kazası” yaptı.
Berrak Tüzünataç ile Bergüzar Korel’i karıştıran muhabir “Şehrazat”a “Son günlerde medyada Mahsun Kırmızıgül’le aşk yaşadığınız yazılıyor.
Bu konuda ne diyeceksiniz?” diye sorunca Korel’in sigortası attı.
“Bu nasıl soru? Bu ne biçim terbiyesizlik?” diyerek öfkeyle orayı terk etti.
Basın mensupları, genç meslektaşlarına yaptığı yanlışı anlatınca o da hemen soluğu Korel’in yanında aldı.Muhabir, “Sizi Berrak Tüzünataç’la karıştırdım, özür dilerim” deyip kendini affettirdi.
Kokteyl alanında benim tanık olduğum bu olay bile gecenin hayli renkli geçeceğinin habercisiydi...


Misbah Demircan coştu

Gece, Behzat Gerçeker ve Enbe Orkestrası’nın anlamlı müzik ziyafetiyle başladı.
Barkovizyonun bir yanında “Hababam Sınıfı”nın afişi, diğer yanında ise onun ölümsüz müziklerini besteleyen Melih Kibar’ın adı vardı.
Gece, Enbe Orkastrası’nın çaldığı “Hababam Sınıfı”nın müziğiyle başladı.
Enbe’nin davetlileri Yeşilçam’ın tarihine müzikli bir yolculuğa çıkarmasının ardından sunucu Meltem Cumbul sahneye teşrif etti.
Cumbul, TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil’i, o da Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ı davet etti sahneye “Yeşilçam Ödülleri”nin manâ ve önemi hakkında bir konuşmaları için...Beyoğlu Belediye Başkanı’nın, “Yeşilçam’ın emekçileri bizden Yeşilçam’a sahip çıkmamızı istedi. Görevde bulunduğumuz dört yılda kaldırım taşlarını yenileyerek sinemaya hizmet edemeyeceğimizi anlayınca bu ödül törenine karar verdik.
Biliyorsunuz Turkcell’in merkezi de Beyoğlu’nda. Turkcell’e sponsor olmazsanız sizi buradan çıkarırız dedik, onlar da seve seve kabul etti” sözleri salondan müthiş alkış aldı. Çünkü salondakilerin çoğu sponsor firmadandı.


Kurtiz, eleştirisinde haklı

“Yaşamın Kıyısında” filmindeki performansıyla “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülüne layık görülen Tunçel Kurtiz, salonda yoktu.Ama onun yerine ödülü almak için sahneye çıkan filmin yapımcısı Ali Akdeniz’in şu sözleri, salondakileri hem güldürdü, hem düşündürdü.
Akdeniz, “Tunçel Bey, filmdeki rolüyle Ankara’da da ödül almıştı. Orada ‘Filmlerde birilerine yardım ediyorum ama kime yardım ettiğimi bilmiyorum’ demişti. Buraya da gelse her halde aynı şeyi söylerdi” dedi...“Yaşamın Kıyısında” filmini izleyen biri olarak Kurtiz’e hak veriyorum.Çünkü o filmde Tunçel Kurtiz’den başka erkek karakteri yok ki başrolde...
O halde “yardımcı oyuncu” ödülü niye?


Broş gafı herkesi güldürdü

Gecenin sponsorlarından biri de Altınbaş’tı. Şirket, “En İyi Kadın Oyuncu” seçilene özel olarak tasarladığı “Yeşilçam Broşu” hediye edecekti.
“Mutluluk”taki rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu” seçilen Namal, “Yeşilçam Ödülü”nü aldıktan sonra “Yeşilçam Broşu”nu takdim etmek üzere Altınbaş Genel Müdürü Attila Sezgin sahneye davet edildi.
Sezgin, “Altınbaş olarak ‘En İyi Kadın Oyuncu’ seçilen Nurgül Yeşilçay’a bir broş hazırladık” deyince Namal, mahcup bir şekilde, “Ben de isterdim burada olmasını” dedi.
Altınbaş’ın bu gafı salonda gülüşmelere neden olurken, bir sonraki ödülü vermek üzere kuliste bekleyen Cem Yılmaz sahneye fırlayıp adamı tebrik edip yerine dönünce salon kahkahaya boğuldu.
Özgü Namal’ın yerinde ben olsam, “Siz o broşu alın, Nurgül Hanım’a götürün” der ve reddederdim... Ama Namal öyle yapmadı, broşu alıp, sahneden öyle indi...


“Beyoğlu’nun yarısına
Sinan Çetin bakmıyor mu?”

Bu olayın ardından Nebahat Çehre’yle birlikte “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü açıklamak ve vermek üzere sahneye çıkan Cem Yılmaz, sahnede kaldığı birkaç dakika içinde herkesi gülme krizine soktu.
Partnerini “Yanımdaki genç kız sinemaya hevesli Nebahat Çehre” diye tanıtan Yılmaz, konuşmasına “Sayın Bakanım” diye başladı.Yılmaz’ın bu sözü herkesi güldürünce Yılmaz, Ertuğrul Günay’a dönüp, “Bu kahkaha size değil, bana... Çünkü daha isminizi söylemedim” dedi.
Yılmaz, ardından “Sayın Beyoğlu Belediye Başkanım ve Sinan Çetin” sözü yine salonda kahkahalara neden olunca ünlü şovmen “Yanlış bir şey mi söyledim? Beyoğlu’nun bir kısmına o bakmıyor mu?” deyip, Sinan Çetin’in Cihangir’in yarısını satın alıp “Sinangir”e dönüştüreceği şeklindeki haberlere gönderme yapmayı da ihmal etmedi.
Cem Yılmaz Nebahat Çehre ikilisi “En İyi Erkek Oyuncu” olarak “Kabadayı”daki rolüyle Şener Şen’i açıklayınca salondaki alkış tavan yaptı...
Dünya sineması için Hollywood neyse, Türk Sineması için de “Yeşilçam” o... Yeşilçam, çoktan hak ettiği bu ödüllere geç de olsa kavuştu...
Aslında bu alkışlar bir anlamda “Sezar’ın hakkının Sezar’a” teslim edilmesineydi...

26 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Uğur Yücel zero!

Hafta sonu, televizyon yapımcısı bir dostumun ofisine uğradım, hazırlık aşamasında olduğu yeni projeleri hakkında bilgi almak için.
Televizyon yapımcılarının ofislerinde klasik bir manzaradır.
Patron odasının bir tarafı, çoğu küçük ama biri büyük ekranlardan oluşan plazma televizyonlar köşesidir.
Her plazmada farklı bir kanal açıktır, en büyük ekranlı plazma ise yapımcının en iddialı projesini yayınlayan kanala tahsis edilmiştir.
İşte tam böyle bir ortamda sohbet ederken aynı anda üç televizyon kanalında Uğur Yücel’in oynadığı son reklam filmi yayınlanmaya başlayınca yapımcı arkadaşım, “Uğur Yücel’in Coca Cola Zero’nun reklamında neden oynadığını biliyor musun?” diye 10 puanlık uzmanlık sorusunu sormasın mı?
Soru bazen çalışmadığınız yerden çıkar ya...
Bu kez de öyle oldu...
Direkt bilmiyorum desem, dalga geçecek.
Nasılsa üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü bir sınavda değilim deyip, salladım:
Ne için olacak? Tabii ki para için...
“Tabii ki para için ama Uğur Yücel’in böyle bir reklamı kabul etmesinin asıl sebebi başka” deyip anlatmaya başladı:
“Uğur Yücel, imza yetkisi verip hesap işlerini teslim ettiği adamın kurbanı oldu birkaç yıl önce... Uğur Yücel, Levent’teki villası da dahil olmak üzere sanat hayatı boyunca kazandığı tüm servetinin elinden uçup gittiğini ve de bir hayli borçlandığını öğrendiğinde adam çoktan kayıplara karışmıştı. Uğur Yücel bu yüzden uzun süre insanlara küstü, Cihangir’deki bir apart otele yerleşip kendini iç dünyasına hapsetti... Coca Cola’nın sıfır şekerli ürünü Zero’dan gelen teklifi kabul etmesinin sebebi de bu vergi, faiz ve borç sarmalından kurtulmaktı. Coca Cola’dan hatırı sayılır bir para aldı ve ilk iş olarak tüm vergi borçlarını ve acil ödemeleri kapattı da yıllar sonra ilk kez rahat bir nefes aldı ama ekonomik açıdan yine de tam düzlüğe çıkamadı.”
Olayı bana anlatanın “çok sağlam bir kaynak” olmasına rağmen ben yine de Uğur Yücel’e yakın birkaç kişiye sorup, tam anlamıyla emin olma gereği duydum.
Sorduğum üç kişi de aynı şeyi söyledi:
“Uğur Yücel, hesaplarını emanet edip, imza yetkisi verdiği çok güvendiği, sevdiği, özelini paylaştığı adamın ve hesaplarını kontrol etmemenin kurbanı oldu.”



“Mutluluğun fotoğrafı” Facebook’ta

“Doktorlar” dizisinin oyuncusu Yasemin Ergene ile nişanlısı İzzet Özilhan’ın bu mutluluk pozu facebook kurdu bir okurumdan geldi.Okurumun yazdığına göre, facebook’ta bu fotoğrafın altında şunlar yazılı:“İzzet Özilhan ve Yasemin Ergene çifti nişandan sonra eğlencedeyken :))))) Nazar değmesin...”Abidin Dino’nun çizemediği “Mutluluğun resmini” günümüzde insanlar çektiriyor ve de paylaşım sitelerine koyuyor...Ama altına “Nazar değmesin” diye not düşmeyi de ihmal etmiyorlar.


“Desti İzdivaç”la yatıp,
“Desti İzdivaç”la kalkıyoruz

Tutmuş bir programın süresinin uzatılması, ha bire tekrarlarının yayınlanması Türk televizyonlarında aşina olduğumuz bir görüntü...
Ama aynı programın 2.5 saatlik iki bölüme ayrılıp, her bölümün farklı sunucuya emanet edilmesi yeni bir durum.
“Desti İzdivaç”ın ilk sunucusunu Star TV’ye kaptıran Flash TV, bir yandan kanala iyi reyting getirdiği, diğer yandan Star TV’deki “Esra Erol’la İzdivaç”ı baltalama adına olsa gerek programın canlı yayınını beş saate çıkardı.
14.30-17.00 saatleri arasında ekrana gelen “Desti İzdivaç Görücü”yü Nur Öktem, 17.00-19.30 saatleri arasındaki “Desti İzdivaç”ın yayınını ise şarkıcı Semiha Yankı sunuyor.
Beş saatlik bu yayının 05.00-08.00 ve 10.00-12.30 saatleri arasında da tekrarları var.
Flash TV, bir süredir 24 saatlik yayın diliminin 10 saatini “Desti İzdivaç”la kapatıyor.
Flash TV’de, cumartesi akşamları 2.5 saat, pazar sabahları da 2.5 saat olmak üzere toplam beş saat “Desti İzdivaç” var...
Günde 18 saat “İzdivaç”Orta yaş ve üstündekilere ikinci baharlarını yaşatmak için yola çıkan bir çöpçatan programı da Star TV’de var...
Star TV’deki “Esra Erol’la İzdivaç” ise hafta içi her gün 15.05-18.50 saatleri arasında.
O programın da gece tekrarı var...
Gerek Flash TV’deki, gerekse Star TV’deki programa katılıp, hayat arkadaşlarını kamuoyu önünde arayan insanların cesareti beni müthiş etkiledi...
Toplum bilimcilerin, sosyologların irdelemesi gereken bir tablo bu...
Ve kanaatim o ki, Türkiye’de evlenmeye hevesli bunca insan varken bu “Desti İzdivaç”lar bitmez...
Türkiye hayli zaman daha “İzdivaç”la yatıp, “Desti İzdivaç”la kalkar...

24 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

23 Mart 2008 Pazar

Dizi izlemek cahillik mi?




“Menekşe’ye söyle, fazla üzülmesin. Böyle zamanlar oluyor insanın hayatında.

Dirayetli durmak lazım. Bekaret bu toplumun tabusu. Kızlarımıza haksızlık ediliyor.

Kadınlarımız eziliyor. Menekşe’nin dik durması lazım. Söyle ona, unutmasın ki, kaç genç kızımıza örnek oluyor.Bu lafları bana söyleyen hatun, durmadan televizyon seyreden bir ev kadını değil. 1970’lerin Ankara Yeni Mahallesi’nin dar mahalle ortamlarında bile bağımsızlığını korumayı bilmiş, genç yaşta yürümeyen bir evliliği noktamış, ‘single mother’ kavramının bilinmediği dönemde beni tek başına büyütmüş, boşandıktan sonra tekrar üniversiteye dönüp eğitimini tamamlamış, yemek pişirmeyi, ev işlerini bilmeyen, tipik annelere benzemeyen, hayatında yaptığı en kapsamlı yemek kereviz salatasından ibaret olan, uzun yıllar yurtdışında ülke ülke idari ataşe olarak görev yapmış, eğitimli, laik, modern, Atatürkçü annem... Öylesine kaptırmış ki, kendini diziye, Menekşe’ye iletmem için mesajlar veriyor bana...”

Buraya kadar yazdıklarımın tamamı Elif Şafak’ın Tempo’daki köşesinden...

Kanal D’de ekrana gelen “Menekşe ile Halil”in öyküsünü yazan Elif Şafak, dizinin Beyoğlu’ndaki yemeğine giderken yaşadıklarını böyle kaleme aldı.

“Menekşe ile Halil’in Akşam Yemeğinde” başlıklı yazıdaki bu satırlar gerçek değil de “senaryo” ise artık günahı Elif Şafak’ın boynuna...

Elif Şafak’ın yazdıkları ne kadar gerçek, ne kadar kurgu bilemem.Ama bildiğim bir şey var ki, yazar Elif Şafak’ın yazdıkları aslında yaşadığımız toplumda dizi tutkunlarına yadırgayan gözlerle bakanların bir manifestosu gibi.

Tahminim o ki, Elif Şafak da “Menekşe ile Halil”in öyküsünü yazmadan önce dizilere ve dizilere kendini kaptıranlara burun kıvırarak bakanlardan biriydi...

Çünkü o yazının satır araları bu bakışın izleriyle dolu...

Madalyonun bir de arka yüzü var.

Ön tarafdakiler, arka taraftakilere ne denli burun kıvırarak bakıyorsa, arkadakiler de ön taraftakilere aynı gözle bakıyor...

Dizilerin gücü, oldum olası nedense birilerinin gücüne gidiyor...



Özdemiroğlu, Binboğa’ya karşı


28 ve 29 Mart, müzik sektörü için oldukça hareketli geçecek.

Çünkü bu tarihlerde 4 bin 700 üyeli MESAM’ın genel kurulu var.MESAM’ın halen başkanlığını yürüten Ali Rıza Binboğa, seçimli genel kurulda yeniden adaylığını koyacak.

Binboğa’nın karşısına MESAM’ın eski başkanlarından Attila Özdemiroğlu da aday olarak çıkacak.Üstelik Özdemiroğlu, hayli zamandır hazırlıyor kendini bu seçime...

Özdemiroğlu’nun sloganı da “Batılı tek meslek birliği”...

Ali Rıza Binboğa’yı kendilerine göre “Doğulu”, kendilerini ise “Batılı” olarak değerlendiren Özdemiroğlu ve arkadaşları genel kurulda, “Bizi seçerseniz MESAM ve MSG’yi birleştireceğiz” diye oy isteyecek. MESAM Başkanlığı’na adaylığını koyacak Özdemiroğlu’nun bu amaçla MSG Başkanı Garo Mafyan’la anlaştığı konuşuluyor.Ancak bu o kadar da kolay gibi gözükmüyor.Çünkü daha önce de bu konu gündeme gelmiş, iki meslek birliğinin yöneticileri tek çatı altında birleşme konusunu karar altına almış MESAM Genel Kurulu’nun bu konudaki verdiği onaya rağmen MSG üyelerinin çoğu buna karşı çıkınca beklenen evlilik gerçekleşmemişti.Bakalım bu kez beklenen nikah gerçekleşecek mi?Bu arada müzik sektöründe şimdilerde en çok konuşulan şey şu:“Meslek birlikleri son yıllarda çok büyük işler başardı. Ali Rıza Binboğa’nın başkanlığı döneminde MESAM da birçok telif anlaşmasına imza attı. Binboğa’nın diktiği ağaçların meyvelerini şimdi Özdemiroğlu mu toplayacak?”29 Mart Pazar günü MESAM üyelerinin belirleyeceği bir kader bu.Üyeler bakalım Ali Rıza Binboğa’yı mı, yoksa Attila Özdemiroğlu’nu mu yeniden MESAM Başkanlığı’na oturtacak?


Saruhan Hünel’i üzmek istemezdim


Saruhan Hünel aradı, hakkındaki “Dizi arkadaşıyla aşk, evliliği bitirdi” başlıklı yazım nedeniyle...

Ses tonundan bir hayli üzgün olduğu belliydi...

Boşanmak için mahkemeye başvurduğu eşi Sergin Akyaz’la tam da barışıp, boşanmaktan vazgeçtiği aşamada yazımın “artçı deprem” etkisi yaratıp, her şeyi çıkmaza soktuğunu söyleyince ben de üzüldüm.

Çünkü, Hünel’le eşi arasındaki olanlar epeydir bilgim dahilindeydi.

Amacım bir yazıyla yuva yıkmak olmadığı için, iş alenileşinceye kadar bekledim.

Hünel boşanmak için mahkemeye başvurunca da duyduklarımı yazmadan edemedim.

Şimdi temennim o ki çift, Hünel’in dediği gibi geçmişe bir sünger çeker ve her şeye rağmen “evliliğe devam” der.


Garanti’nin bağlamacısı kim?


Reklam o kadar çok yayınlanıyor ki, mutlaka izlemişsinizdir...

Hani çobanlık yapan küçük bir çocuk bozkırda taşlarla kendi gibi küçük bir ev maketi yapıyor.

Sonra birden fırtına başlıyor ve ardından modern bir şehir çıkıyor ortaya...

Garanti Bankası’nın konut kredisine ilişkin uzun metrajlı reklamı müthiş bir bağlama eşliğinde geliyor ekranlara...

O reklam yayınlanmaya başladıktan sonra müzik yapımcılarına telefon yağmaya başladı, “Bu bağlamayı çalan kim? Albümü var mı?” diye...

İşin tuhaf yanı müzik sektöründe de hiç kimse bilmiyor o bağlamayı çalanın kim olduğunu.

O reklamın Garanti Bankası’ndan konut kredisi alanların sayısını artırıp artırmadığını bilmiyorum.

Ama şunu biliyorum ki, o bağlamayı çalan müzisyen enstrümantal bir albüm çıkarırsa bir hayli ilgi görür.


22 Mart 2008 - Milliyet Televizyon

ALİ EYÜBOĞLU - Alice

Demet satışta Gülben'i geçti



Gülben Ergen’le Demet Akalın’ın albümleri aynı dönemde çıktı ya, iki şarkıcı arasında müthiş bir yarış başladı...

Taraflar, “Aramızda yarış yok” dese de, albümlerinin tanıtım konserlerini bile aynı akşama denk getirmelerinin “tesadüf”ten öte bir anlamı olduğu kesin.

Ergen’le Akalın’ın yaptığı birbirlerinden rol çalmaktan başka bir şey değil...

İki şarkıcının da müzik şirketleri aynı olduğuna göre bu yarış niye?

Daha çok gündemde kalmak ve albüm satışına katkı sağlamak için mi?

Elbette ki sadece bu değil...Bu rekabetin altında asıl yatan iktidar ve zirve hırsı...Yani “1 Numara” olma hırsı, “zirvede benim” egosu...

İki şarkıcının albüm satışlarını merak edip araştırdım, ortaya ilginç bir tablo çıktı.

Gülben Ergen’in “Aşk Hiç Bitmez” albümü 13 bin kaset ve 50 bin CD kopyasıyla çıktı piyasaya...

Şimdi sıkı durun.

Demet Akalın’ın “Dans Et” albümünün kaset kopyası kaç bin adet biliyor musunuz?13 bin...

Yani tam da Gülben Ergen’in kaset rakamı gibi...

Ancak Akalın, CD kopya sayısında Ergen’e fark atmış durumda.

“Dans Et” albümünün CD kopyası ise 60 bin...

“E canım ne var bunda? Demet Akalın’ın satışa sunduğu CD sayısı Gülben Ergen’in baskı sayısından 10 bin fazla olabilir. Önemli olan satışta onu geçip geçmediği” diyenler olabilir.

O zaman bu tezi savunacaklara satış listesi üzerinden yanıt vereyim.

İşte size 10-16 Mart tarihleri arasındaki D&R’ların satış listesi:1 numarada Demet Akalın var “Dans Et” albümüyle...

2 numarada kim mi var?

Tabii ki “Aşk Hiç Bitmez”le Gülben Ergen...

Gülben Ergen ile Demet Akalın’da bu hırs varken bu savaş bitmez.



Cengiz İmren şarkı yapar,
her satırı yağ kokar...


Doğu’dan getirdikleri küçük çocukları İstanbul’da kapkaçta kullanan çete üyeliği iddiasıyla bir süre cezaevinde yatan besteci ve de şarkıcı Cengiz İmren, hayranı olduğu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için söz yazıp, şarkı bestelemiş.
Cengiz İmren’in Erdoğan için yazdığı şarkıdaki şu satırlara bakar mısınız?

“... Geldi Tayyip Erdoğan / Doğru dürüst adam / Görse yüce komutan / Alnından öper seni / Cumhuriyet ilkesinin laiklik özdeşisin...”Yargıtay Başsavcısı, Tayip Erdoğan’ın başkanlığını yaptığı parti hakkında “Laikliğe karşı odak olmaktan” kapatma davası açmış, Cengiz İmren tutmuş Erdoğan için “Cumhuriyet ilkesinin laiklik özdeşisin” diye şarkı yapıyor.

Şaka gibi...



Paris Hilton’a
ne sormak isterdiniz?


Bu yıl 27 Mart 2008 tarihinde TİM’de gerçekleşecek “Miss Turkey 2008”in dünyaca ünlü bir konuğu olacak.
Ben diyeyim “stil ikonu”, siz deyin “Skandallar kraliçesi” Paris Hilton, güzellik yarışmasında jüri üyeliği yapmak ve dereceye girecek kızlardan birinin tacını takmak için İstanbul’a gelecek.

Yarışmayı düzenleyen Kanal 1 yöneticileri bu “ağır karşılama” kapsamında Türk medyasından sınırlı sayıda gazeteciyi Paris Hilton’la bir yuvarlak masa etrafında buluşturacak.

27 Mart’ta Hotel Les Ottomans’taki yuvarlak masa toplantısına ben de davetliyim.

Ciner Yayın Holding’in Kurumsal İletişim Direktörü Can Çobanoğlu’ndan gelen davet yazısında şöyle bir not var:

“Paris Hilton, Türk gazetecilerin sorularını cevaplandırarak, hayranlarının merak ettiği konulara açıklık getirecek.”

Paris Hilton hayranıysanız öğrenmek istediklerinizi bana yazın, ben de ileteyim, hem de isminizi vererek...

Sorularınızı bekliyorum...
21 Mart 2008 - Milliyet
ALİ EYÜBOĞLU - Alice

20 Mart 2008 Perşembe

Transfer sezonu açıldı


2008’in televizyon dünyası için hayli hareketli bir yıl olacağı belliydi...

Yeni yılın ilk günlerinde açılan transfer sezonu, 2008’in ilk çeyreğinin son günlerinde iyice hareketlendi...

Görünen o ki bu hareketlilik yıl sonuna kadar sürecek gibi...

Kanaatim o ki bunlar bir şey değil... Televizyon dünyasında asıl yer değiştirme eylül ayındaki güçlü sezon öncesi yaşanacak...

Asıl o zaman taşlar yerinden oynayacak. Gelelim son günlerde televizyonlar arasında gerçekleşen transferlere...


Komedi Dükkanı

Tolga Çevik’le Salih Kalyon’un tv8’de birlikte yaptığı programı TRT 1 transfer etti. Kalyon, “Ben yokum” deyince “Dükkan” Çevik’e kaldı...


Hayalin İçin Söyle

Star TV’de ekrana gelen son serisi iyi reyting yapmayan yarışmanın yapım şirketi, yeni seri için TRT ile anlaştı. medyaradar.com’un haberine göre Seda Sayan’la Muazzez Abacı kaldı, Tatlıses’in yerini Şenay Düdek aldı.


Erdoğan Aktaş

HABERTÜRK’e Genel Yayın Yönetmeni olarak transfer oldu. Aktaş, Star TV’nin Yurt Haberler Müdürü Kadir Bayram, Star TV’den muhabir Turgut Erat, Star TV Dış Haberler’den Ceyhun Kuruoğlu, arşivciler Latif Özmen, Murat Aksu’yu transfer edip HABERTÜRK’teki kadrosunu güçlendirdi. Aktaş, sekreteri Gül Alişoğlu’nu da yanına aldı.


Fuat Çağlar

NTV Spor Sorumlusuydu, Yayın Müdürlüğü teklifi alınca istifa edip HABERTÜRK’te işe başladı.Esat Pala24’ün Ankara Haber Müdürüydü. İstifa edip, Star TV’nin Ankara Haber Müdürü oldu.


Cem Öğretir

CNN Türk’ün başarılı haber spikerlerinden biriydi. Anchorman olarak HABERTÜRK’e geçti.


Murat Çelik

Star TV’nin Ankara Bürosu anchormanliğine Murat Çelik’in getirmesinin ardından muhabir ve kameraman transferleri de sürdü. Star TV, muhabir olarak da tv8’den Murat Balcı, Bugün’den Ahmet Necdet Tumaç’ı kadrosuna kattı.


Petek Dinçöz

Yapımcılığını Sinevizyon’un üstlendiği “Arım Balım Peteğim”e Show TV’de başladı, 10 Mart’ta Star TV’ye geçti.


Esra Erol

Flash TV’de “Desti İzdivaç” programını sunuyordu. Star TV onu transfer edip, aynı programı yaptırmaya başladı.


Yıldız Tilbe

Esra Erol’u Star TV’ye kaptıran Flash TV, şov programı için Yıldız Tilbe ile anlaştı.


Cansel Poyraz

SKY Türk’te birçok başarılı yapıma imza attı. Teklif gelince istafa edip, Programlardan Sorumlu Koordinatör olarak HABERTÜRK’e geçti.


Aslı Mavitan

24 kurulunca tv8’den ayrılıp bu kanala geçmişti. Şimdi 24’ten ayrılıp tv8’e döndü.



Devin’le sevgilisi Sinop’a veda etti


Geçenlerde “Ben aşk diye buna derim” başlıklı bir yazı yazmıştım Devin Özgür Çınar’la ilgili...

“Parmaklıklar Ardında” dizisinin çekildiği Sinop’tan Devin Özgür Çınar ve kamera asistanı sevgilisi Mehmet Uğurlu ilgili yeni haberler var...

Ama bu, ilk gelen haber gibi sevimli değil...

Bu biraz “kötü”...

Aldığım bilgiye göre Devin Özgür Çınar, “Parmaklıklar Ardında”n kurtuldu...

Yani cezaevinden tahliye oldu!Bir mahkûmun tahliyesi sevinilesi bir durumdur...

Ama söz konusu dizi olunca durum farklı...

Bunun anlamı şu:

Devin Özgür Çınar’ın dizideki işi bitti...

Oyuncuların dizilerdeki ömrünü senaryo belirler...

Senarist ve yapımcı rolü böyle kesince oyuncu da gider...

Ancak bu kez başrol oyuncusuyla birlikte, nedense dizide kamera asistanı olarak çalışan sevgilisinin de işi bitti...

İki sevgili el ele İstanbul’a döndü...



Göztepe’deki okul


Geçen hafta bir yazı yazmıştım, Göztepe’deki F.R.U. İlköğretim Okulu’nun bahçesinde tanık olduğum hazin bir manzaraya ilişkin...

Yazının ardından okul müdürü aradı.

Okulun etrafının demir saç ve dikenli telle çevrili olduğunu, böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını iddia etti.

Atlayıp okula gittim.

Evet, okulun ön tarafı müdürün dediği gibiydi...

Ama ya arka bahçesi?

Zaten beni ve eşimi dehşete düşüren olay da burada cereyan etmişti.

Okulun müdürüne, kaldırıma düşen öğrencinin hangi parmaklıkların arasından çıkış yaptığını gösterdim.

Ön tarafta gerekli tedbiri alan ama arkayı unutan okul yönetimi, en kısa sürede - tabii maddi olanaklar elverirse - orayı da okulun önü gibi güvenli hale getireceklerini söyledi...

Bu arada konuyla ilgili şöyle de bir düzeltme yapmak durumundayım.

Bizim o gün gördüğümüz öğrencilerle, söz konusu okulun öğrencilerinin giydikleri kıyafetler farklıydı.

Artık bitişikteki okuldan ya da civardaki diğer eğitim kurumlarından mı geldi onlar bilemem... Ama sonuçta yer orası...

Ve onlar da öğrenci...

Ha “A” okulundan olmuşlar, ha “B” okulundan ne fark eder?


Bahar’dan Tuluhan’a yanıt...


‘O program yaparken ben daha çocuktum’


Geçen hafta bu köşede Tuluhan Tekelioğlu’nun yıllar önce HABERTÜRK’te “Tatlı Sert” adıyla program yaptığını bilen eski mesai arkadaşı Bahar Feyzan’ın şimdilerde aynı isimle 24’te program yapmasını eleştiren açıklamasına yer vermiştim.

Yazının çıktığı günün sabahında Bahar Feyzan arayıp, “Cevap hakkımı kullanmak istiyorum” dedi. Tabii ki kullanabilirsin deyince de şu yazıyı gönderdi:

“Tuluhan’ı çok beğenirim ve severim. Onun tarafından bu kadar yakından takip edilmek beni ayrıca mutlu etti. Çünkü kendisi HABERTÜRK’te program yaparken ben daha çocuktum ve kendisinin tecrübelerinden yararlanma imkanım oldu. Tuluhan da ben de sonsuza kadar HABERTÜRK’ün kurucuları olarak kalacağız. Çünkü HABERTÜRK’ü bugüne getiren taşlardan biriyiz. Tatlı Sert beni tamamen yansıtır. Bu doğru. Benimle çalışan Tuluhan da bilir bunu. Yalnız bizim formatımız daha farklı. Dolayısıyla Tuluhan’ın garibine gitmesi yani beğenmesine çok sevindim.”

Sanıyorum benim bu sözlerin üstüne çok fazla bir yorum yapmam gereksiz...

Çünkü Bahar Feyzan’ın, Tuluhan Tekelioğlu’na ‘Tatlı Sert’ polemiği nedeniyle verdiği yanıtın satır araları iğnelerle dolu!


15 Mart 2009 - Milliyet Televizyon

ALİ EYÜBOĞLU - Alice